İstanbul'u Kurtarmak Masalı

İstanbul

Türkiye’nin batısında bir şehir varmış. Bu şehir adeta Dünya’dan kopuk bir halde yaşarmış. İnsanlar birbiriyle hiç konuşmaz, yardımlaşmayı bilmez bir şekilde yaşarlarmış ve o güzel Marmara Deniz’ini her gün biraz daha pisletip biraz daha mahvediyorlarmış.

Günlerden bir gün garip bir şey olmuş bu şehre, denizin içinden büyük bir su birikintisi çıkmış ve su birikintisinin içinden Dünyalar güzeli, kimseye benzemeyen uzun sarı saçlı, mavi gözlü bir kız çıkıvermiş. Bütün halk adeta donup kalmış. Bu güzel kızın giysileri şimdiki insanların giysilerine hiç benzemiyormuş. Tamamen ipekten ve tülden yapılma çok güzel bir eski bayan kıyafeti giyiyormuş. Başının üstünde ise gümüşten yapılma bir taç varmış. Kızın yanında yine eski zaman kıyafetlerini giymiş iki tane adam bulunuyormuş. Korkmuş halkın arasından cesur bir çocuk ortaya çıkmış ve kıza sormuş:
-Kimsin sen? Bizden ne istiyorsun?
Kız çocuğu yanıtlamış:
-“Ben bundan nerdeyse 1000 yıl önce yaşamış bir prensesim. Geçmişten geliyorum. Sarayımdan sizi izledim. Siz ne hakla denizimizi kirletip etrafı beton kaplı şu kötü yapıları yaparsınız? Dün kestiğiniz ağaç tam 300 yaşındaydı. Buna nasıl vicdanınız izin verdi. Doğamızı ne hakla mahvediyorsunuz?” dedi sinirle.
Bütün halk kızdan korkmuştu. Bir grup kızı savunuyor, diğer grup ise kızın cin, peri olabileceğini savunuyordu.

Cesur çocuğun adı Ali’ idi. Ali kızdan gerçekten etkilenmişti. Ona yardım etmek istiyordu. Fakat o 12 yaşında bir çocuktu kimse onu dinlemezdi ki. Ali o akşam kızı rüyasında gördü. Kız onun bunu yapabileceğini ona gerçekten güvendiğini söylüyordu.

Sponsorlu Bağlantılar

Eğer kendine güvenirse her şeyin üstesinde gelebileceğini söyledi. Ali kızın tekrar gelmesini bekledi. Fakat olmadı kız gelmedi.

Bu olaydan 2 ay sonra kız tekrar geldi. Ali onunla konuşmak istiyordu. Kıza adını sordu kızın adı Helena idi. Helena Ali’ye bir teklifte bulundu. Eğer Ali İstanbul’u kurtarırsa onu geçmişe götüreceğini söyledi. Ali gerçekten çok heyecanlanmıştı. Teklifi kabul etti. Fakat şehri nasıl kurtaracağını bilmiyordu.

Ali şehrin her yerine afişler astı. Gördüğü insanlara, çevresindekilere hep bu olayı ciddiye almalarını, yoksa şehrimizin birkaç yıl sonra bir denize sahip olamayacağını Marmara adlı denizin bir tarih olacağını dikkatle herkese duyurdu. Halkın çoğu artık akıllanmıştı. Herkes eline çöp poşetleri alıp caddeleri, parkları, iş yerlerini, denizi, ormanları nereyi görürler ise temizlemeye koyuldular. Helena sarayından olup biteni izliyordu. Ali’ye güvenebileceğini Dünya’ya gitmeden önce tahmin etmişti. Zamanla İstanbul tertemiz cennet gibi bir şehir oluverdi. Ali ve Helena çok mutluydu. Helena tekrar Dünya’ ya gitti. Ali’ye teşekkür edip onu geçmişe götürdü. Helena’ nın sarayı büyük ve gösterişliydi. Sarayın kocaman bir bahçesi vardı ve her tarafı ise ağaçlar ve çiçekler ile çevriliydi. Ali İstanbul’un eski halini görünce dona kaldı. O kadar güzeldi ki her yer. Keşki her şeyi daha önce yapsalarmış da Doğa bu kadar yıpranmasaymış. Helena Ali’yi İstanbul’a bıraktı. Ali çok mutluydu. Onun ve Helena ‘nın sayesinde koca bir şehri kurtarmışlardı. Deniz, gök, ağaçlar, çiçekler, böcekler bütün canlılar herkes çok mutluydu.