Benim Bir Ağacım Var Masalı

Çok güzel bir sabahtı. Çoktan kuşlar uçmaya başlamıştı. Bazıları da ağaç dallarının arasında birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Bir taraftan arıların vızıltıları yükseliyordu. Her şey uyanmış ve işinin başına geçmişti anlaşılan. Rengarenk kanatlarıyla kelebekler de boş durmuyordu. Onlar da çiçekten çiçeğe koşturuyorlardı. Ya şu minik dere, o da şarkılar söylüyordu.

Ben bir minik dereyim,

Sularımı nerelerden getiririm

Her an coşar eğlenirim.

Kurbağalar oynar suyumda

Güzel çocuk hadi uyan sana…

Serpil kocaman gözlerini işte bu şarkılar eşliğinde açtı. Ağzını kapatarak esnedi. Kollarını iki tarafa açtı. “Oh ne güzel bir gün” diyerek, bahçeye koştu. Hemen elini yüzünü bahçedeki çeşmeden yıkadı. Önce kuşlara, “Merhaba!” dedi. Sonra da kelebeklere, çiçeklere, suya, güneşe..tüm bu güzellikleri kendisine gösterdiği için de Allah’a teşekkür etti.

Annesi onu kahvaltıya bekliyordu. Koşarak kahvaltı sofrasına oturdu. Önce arıların balından yedi. İneklerin sütünden ve tereyağından. Peynir ve zeytin, yumurtayı unutmamak gerek. Yoksa çilli tavuk alınır…

Sıkı bir kahvaltı yaptıktan sonra kırlara çıktı. Çiçeklerden kocaman bir demet yapıp, annesine vermek istiyordu. Şarkılar söyleyerek, evlerinin yakınındaki bahçeye koştu. Minik derenin üzerinden geçti.

Sarı çiçek, mor çiçek

Yaban lalesi, biraz da yaban gülü,

Hadi bakalım çiçekten çiçeğe bir kelebek gibi..

Kendi kendine söylediği şarkılarla bir o çiçekten, bir o çiçeğe koştu. Renk renk çiçek demetiyle eve döndü.  Avluda dedesiyle karşılaştı. Dedesini çok seviyordu. O en iyi arkadaşıydı. Sevinçle dedesinin boynuna sarıldı. “Ah! Dedeciğim. Bak ne güzel çiçekler topladım. Suya koyup, hemen yanına geliyorum” dedi. Bir çırpıda eve koştu. Dedesi onun arkasından sevgiyle baktı. “Ah! Güzel torunum, ah! Allah seni her türlü kötülükten korusun.”

Birkaç dakika sonra koşarak geldi.

Sponsorlu Bağlantılar

Dedesinin elinde bir sürü çubuk vardı. “Dedeciğim bu çubuklar ne acaba?” diye sordu.

“Ohh! Hele şükür elimdekileri fark ettin küçük hanım. Elimdekiler çubuk değil, bunlar birer fidan.”

“Fidan mı?!”

“Evet, bunlar; erik, kayısı ve elma fidanları. Bunları bu gün bahçemizin kenarlarına dikeceğim. Hepsi birer meyveli ağaç olacaklar.”

“Dedeciğim, madem meyveli ağaç olacaklar bahçenin iç kısımlarına dikmen daha doğru olmaz mı?”

“Neden öyle düşündün?”

“Öyle olunca, yoldan geçen inekler dallarını yiyemez. Hem çocuklar da taşlayarak canını acıtmaz.”

“Söylediğin doğru kızım. Ama ben öldükten sonra da arkamdan dua edilmesini istiyorum. “

“Ağaçlar bahçe kenarında olunca sana niçin dua edecekler ki dedeciğim?”

“Bak şimdi. Ben bu fidanları bahçenin kenarına ektiğimde büyüyüp, meyveli birer ağaç olacaklar değil mi?”

!Evet!”

“Bunlar büyüdüğünde, çocuklar geçerken yiyecekler. Yoldan geçen yolcular yiyecek. Hayvanlar, yere düşen meyvelerini yiyecek. Böylece benim dikmiş olduğum bu ağaçtan, birçok şey faydalanacak. Mutlu olacak. Bu yüzden ben ölsem arkamdan güzel dua edenler olacak. Aç kalmış bir yolcunun, buradan geçerken ağaçların meyvelerinden yemesi sonra da, “Bunu buraya ekenden Allah razı olsun” demesi ne kadar güzel değil mi? İşte bu fidanları bunun için bahçenin kenarına ekmek istiyorum. Anladın mı güzel kızım.

Serpil başını sallayarak, “Anladım dedeciğim” dedi. Böyle güzel düşünen bir dedesi olduğu için çok mutlu olmuştu.

Dedesi,“Şimdi sen de,  bu güzel dualara ortak olmak ister misin?” diye sordu.

Serpil sevinçle, “Tabii isterim dede,” diye ellerini çırptı.

“Öyleyse hadi gel bakalım. Şu fidanları daha fazla sıcağın altında bekletmeden toprağa gömelim..”

Mutlu bir şekilde fidanları yerden alıp, bahçeye doğru yürüdüler.