Hayat ve Çocuk Okuma Masalı

hayatvcocukBir zamanlar daima hayatından şikayet eden fakir bir oduncu vardı. Ormanın içinde bir tepede yaşayan bu oduncu, kendisine yetecek büyüklükte bir kulübe yapmıştı. Orada, karısı ve çocuğuyla beraber oturuyordu. Bütün gün sabahtan akşama kadar durmadan hayatından şikayet eder, bıkmadan usanmadan hayatın güçlüklerinden bahseder dururdu. 

 

Bir gün yine her zamanki gibi söyleniyordu:

"Ah, bu hayat!...

Ah, bu hayat!..."

Bu sözleri duyan sekiz yaşındaki oğlu ona merakla sordu: 

"Baba, hayat ne demek?" 

Adam omuzlarım kaldırdı: "Büyüyünce anlarsın." 

Ama çocuk mutlaka bir cevap almak istiyordu: "Hayat ne demek?" diye tekrar sordu. 

Bunun üzerine babası: "Ben sana izah edemem" dedi, "Ama eğer çok merak ediyorsan gelip geçene sor; belki sana iyi bir cevap veren çıkar." 

Bunun üzerine çocuk, kulübeden çıkarak yürümeye başladı. İlk gördüğü orman bekçisi oldu; adam, ıslık çalarak yürüyordu. Çocuk, yolunu keserek:

"Affedersiniz efendim" dedi, "Hayat ne demek?"

Adam bir an duraksadı. Kaşlarını çattı, sonra bıyıklarını burdu, nihayet: "Hayat" dedi, "Sen ve ben ... Herkes teker teker ... Yahut hep bir arada ... Hayat budur." 

Çocuk, bunu duyunca hemen babasına koşup, orman bekçisinin söylediklerini tekrar etti. Ama oduncu güldü: "Bekçi budalanın biriymiş." dedi. Çocuk bir şey demedi. Fakat, ilk aldığı cevabı aklına yazdı. Ertesi gün yine yola çıktı, uzun müddet yürüdükten sonra bisikletli iki gence rastladı. Sualini onlara da sorunca birincisi: 

 

"Hayat, temiz havadan faydalanmak, temiz havayı ciğerlerine doldurmak, güneş ışığında oynamaktır." 

İkincisi ise: "Hayat etrafına bakmak, uzaklara gidip daima yeni şeyler aramaktır. Böylece insanın görgüsü artar." 

Bunları söyler söylemez bisikletlerine binerek uzaklaştılar. Çocuk yine eve dönerek duyduklarını babasına anlattı. Oduncu: "Bu iki çocuğun herhalde işi gücü yokmuş." dedi. Çocuk her şeye rağmen bisikletlilerin de cevabını aklında tuttu ve ertesi gün yine yola koyuldu. Bu defa ormanın dışına çıktı. Orada bir doğrama atölyesi vardı. Makine odunları biçiyor, adamlar da bunları istif ediyorlardı. Çocuk oraya varınca işçileri seyretmeye başladı. İçlerinden biri: 

 

"Ne istiyorsun?" diye sorunca, çocuk hemen: 

"Sen" dedi, "hayatın ne demek olduğunu biliyor musun?" "Hayat, çalışmaktır." dedi adam. Sonra da: "Hay Allah" diye ilave etti; "Senin yaşın ne başın ne? Bu yaşta böyle şeylerle uğraşılır mı?" 

Çocuk,

Sponsorlu Bağlantılar

cevap vermeden babasına koştu. Ama babası bu defa da: "O işçi basit bir adammış, ben sana ondan daha iyi bir cevap verebilirdim,"

Çocuk her gün çıkıyor, her gün hayat hakkında yeni şeyler öğreniyor, ama babası da verilen bütün cevaplarla alay etmekten geri kalmıyordu. Yine bir gün çocuk gezinip dururken bir köylüye rastladı: "Hayat nedir?" diye sordu.

Adam yerden bir avuç toprak alarak cevap verdi: "Hayat budur. Açtığın çukurlara tohum atar, zamanı gelince buğdayını alırsın. Bazıları bundan meyva, bazıları da sebze alır."

 

Çocuk bütün duyduğu cevapları aklına yazıyor, bir taraftan da sürekli sormaya devam ediyordu. Artık gördüğü her şeye dikkatle bakmaya alışmıştı. Bir kuş mu uçtu, çocuk: "İşte hayal" diyor. Bir ota bakarken: "Hayat bu" diye düşünüyordu. Güneş ışığında oynaşan toz zerreleri bile hayattı.

Bir gün annesi onu şehre götürdü. Trene bindiler. Çocuk orada da rahat durmadı; bir memura: "Hayat nedir efendim?" diye sordu. Adam cevap verdi: "Hayat bilinmeyene doğru gitmek sonra yine kendine dönmektir." 

 

Tren, çocuğu bilinmeyene doğru götürmüştü. Yolda birçok güzel şeyler gördü, bunların hepsi de hayattı. Demek ki hayat sayısız güzel manzaralarla da süslüydü. Şehre geldikleri zaman öğrencilerin okuldan çıktığım gördü. Öğrencilerin arkasından öğretmenler çıktı. Çocuk hemen bir kadın öğretmene yaklaşarak sualini sordu. 

Öğretmen gülümsedi: "Hayat öğrenmektir küçüğüm. Daima öğrenmek, öğrenmek isteyen bir kimse için hiçbir şey önemsiz değildir. İnsan her yerde öğrenebilir ve sevebilir ... Hayat budur işte." 

 

Çocuk bunları da aklında tuttu. Artık hayatın ne olduğunu biliyordu. Kendisi, etrafındakiler ... Yerdeki taştan gökteki bulutlara kadar her şey ... Hayat ne kadar büyüktü!. ..

Çocuk bütün bu öğrendiklerini babasına anlatmak istedi ama o yine de kendisiyle alay etmekten vazgeçmedi. Bunun üzerine küçük, babasının bedbaht olmadığını fakat hayatı görmesini bilmediğini düşündü. O, güzelliği görmek istemiyordu.

 

Duyduğu bütün tarifler, birbirini kuvvetlendirmişti. Hayat birçok şeylerin birleşmesinden meydana geliyordu ve yaşamak öyle güzeldi ki... Çocuk, bunları anlayınca kendisini daha fazla mesut hissetti. Artık oturdukları kulübe her zamankinden daha geniş, daha yüksekti. İçtiği su daha tatlı geliyordu ona. Her taşın, her böceğin bir manası olduğunu biliyordu artık.

Ah, zavallı baba, hayattan şikayet etmekle ne kadar, hem ne kadar haksızdı. Halbuki o da mesut olabilirdi. Çünkü saadet, bütün güzelliklerin insanın kendi etrafında olduğunu bilmesinden ibaretti. 

(Türk Masalı) 

 

Hayat, hızla akan bir nehirdir; altın gibi parıltıları akıp gider, sonunda bize sadece kum kalır. 

George Eliot