Mir Mehmet ile Altı Kardeşi Okuma Masalı

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler berber iken karşı hamam içinde. Zamanın birinde, büyük bir şehirde, bir padişah yaşarmış. Ünü şanı her tarafa yayılan bu padişahın yedi oğlu varmış ve yedisi de bekârmış. Gel zaman git zaman, günün birinde padişah ölmüş. Yedi kardeş de aralarında toplanarak evlenmeye karar vermişler.  En küçükleri olan Mehmet, yörede yiğitliği ve yürekliliği ile tanınırmış. Herkes  onu  “Mir”  lakabıyla  anarmış.  Mir  Mehmet  kardeşlerine,  “Bizim evleneceğimiz kızlar da kardeş olsunlar, böylece ailemiz dağılmaz, hep bir arada yaşarız.” demiş. Bu öneriyi yerinde bulan oğlanlar, nasıl ederiz de aklı başında yedi kız kardeş buluruz diye, düşünmeye  başlamışlar.  Babalarının ölümünden sonra, bu şehirde kalamayacaklarını anlayan kardeşler, başka bir şehirde oturan amcalarının yanında kalmak üzere yola çıkmışlar. Oraya varışlarının üçüncü gününde amcaları onlara,  “Sizin  bir derdiniz  mi var?” diye sormuş.  Onlar  da evlenme  konusundaki düşüncelerini  anlatmışlar.  Bunun  üzerine  amcaları,  “Şu düşündüğünüz  şeye  bakın hele. Benim yedi tane kızım var, alın onları götürün, yalnız yolda giderken asla Üç Yayla’da konaklamayın.” demiş. 


Çok sevinen kardeşler, gereken yol hazırlığını tamamlayıp, amcalarının yedi kızını  da  alarak  yola  çıkmışlar.  Az  gidip  uz  gitmişler,  dere  tepe  düz  gitmişler, sonunda  gece  bastırırken,  amcalarının  asla  kalmayın  dediği yaylada  gecelemişler. Mir Mehmet’in bütün uyarılarına rağmen de orada gecelemeye karar vermişler. Kardeşlerine   söz  dinletemeyen   Mehmet,   uyumayarak   nöbet  tutmaya  başlamış. Gecenin bir vaktinde, tüyler ürperten korkunç bir ejderha gelip, oğlanın karşısına durmuş ve  “Benim  kuş uçmaz,  kervan  geçmez  yaylamda  nasıl  olur  da konaklarsınız!” diyerek bağırıp Mir Mehmet’in üzerine yürümüş. Sabaha kadar ejderha ile dövüşen oğlan, sonunda onu öldürerek yanlarındaki dereye atmış. Sabah   olunca,   her   şeyden   habersiz   uyuyan   kardeşlerine   de   hiçbir   şey söylememiş ve onlarla beraber yola devam etmiş. Gün batarken ikinci yaylaya ulaşmışlar ve Mehmet’in dışında herkes yine yatıp uyumuş. Gecenin bir yarısında, birincisinden  daha  korkunç  bir  ejderha  çıkıp  gelmiş  ama,  oğlan  sabaha  kadar dövüşerek bunu da öldürmüş, sabah olunca yine kardeşleriyle birlikte yola devam etmiş.


Akşama kadar yürüdükten sonra da hava kararırken, üçüncü yaylaya ulaşmışlar ve yatıp uyumuşlar. İki gecedir uykusuz ve yorgun olan Mir Mehmet de bir zaman nöbet tuttuktan sonra uykuya

Sponsorlu Bağlantılar

yenilmiş ve sızıp kalmış. Gecenin bir yarısında çıkagelen bir azgın ejderha Mehmet’in boğazına sarılıp, “Yörede sözü edilen kahraman sen misin?” diye sormuş. O da “Benim” deyince, “Öyleyse  git ve sana tarif  edeceğim ülkenin  kralının  kızını  al gel.  Sana ancak  o zaman inanırım.” demiş. Sabah olunca, kardeşlerine ve amca kızlarına, uzun bir yolculuğa   çıkacağını   söyleyen   Mehmet,   dönüp   dönmeyeceğini   de  bilmediğini belirterek herkesle vedalaşıp yola koyulmuş.
 

Dere  tepe  giderken  küçük  bir  akarsunun  karşısına  geçemeyen  karıncaların telaşını  görerek,  hemen  kılıcını  çıkarıp,  suyun  üzerine  uzatmış  ve  karıncaların karşıya geçmelerine yardımcı olmuş. Bu adamın Mir Mehmet olduğunu anlayan karıncalar da ona iki tüy vererek, “Ne zaman başın sıkışırsa bu iki tüyü birbirine sürt, biz gelir sana yardım ederiz.”  demişler.  Karıncalardan  ayrılıp yoluna devam eden oğlan giderken, denizlerin sularını kurutabilecek kadar çok su içebilen bir adama rastlamış. Adam, bu yolcunun Mir Mehmet olduğunu öğrenince, “Her zaman sana hizmet etmeye hazırım, ne zaman başın sıkışırsa beni ara.” demiş. Yine yoluna giden oğlan, bu kez de çok obur ve çok güçlü bir adama rastlamış. O da kendisine yardım edebileceğini söylemiş.


Mir Mehmet sonunda ejderhanın tarif ettiği ülkeye varmış ve kralın huzuruna çıkıp, kızını istemiş. Oğlanı dinleyen kral, bıyık altından gülerek, ona bazı şartlarının olduğunu söylemiş ve bunları şöyle sıralamış: “Bir: Sana üç tandır fırın ekmeği getireceğim, bunların hepsini bir oturmada yiyeceksin. İki: Üç araba odunu ateşe vereceğim sen bu yangını bir çırpıda söndüreceksin. Üç: Arpa, mercimek ve buğday karışımı üç araba tahılı bir gecede birbirinden ayıracaksın.” Çaresiz kalan oğlan bu şartları   kabul   etmiş   etmesine   ya,   bir   yandan   da   bu   işi   nasıl   başaracağını düşünüyormuş.  Ertesi gün, kralın önüne koyduğu üç fırın ekmeğin başına  oturmuş ama, bitirmesinin mümkün olmadığını görmüş. Tam o sırada aklına, yolda rastladığı obur  ve  güçlü  adam  gelmiş.  Hemen  çağırarak bütün  ekmekleri  yemesini  istemiş. Ateşi de yine yolda rastladığı çok su içebilen adama söndürtmüş. Sıra, tahılların ayrılmasına gelince de hemen karıncaları çağırmış ve onlar bir gecede bu üç araba tahılı ayırıp, ayrı ayrı kümeler halinde yığmışlar. Bütün  bu olup bitenler  karşısında  şaşkınlığa  düşen  kral, sonunda  kızını Mir Mehmet’e vermek zorunda kalmış. Kızı alıp ülkesine dönen oğlanı, herkes büyük bir sevgiyle karşılamış. Bütün kardeşler, geri kalan ömürlerini mutluluk içinde yaşamışlar.