Ormanın Kitabı Okuma Masalı

 msl    Allah verdi iki evlat biri kız biri kızan. Kızım sultan, kızanım Sultan Süleyman. Kızanımın adı Kadir, kızımınki Kadriye. Kadriye’nin kirpikleri ok, kaşları yay; kızanım Kadir’in yanında başpehlivanlar sanki tay. Kara gözlü Kadriye karındaşına bir katmer açtı, kokusu Kaf Dağı’nı aştı. Katmeri tatmak için gözü kara Kadir karşısına çıkan pehlivanlar gerisin geri kaçtı. Kadir almasın sazı eline. Coştu mu mızrap bir kere. Kadir çalar Kadriye söyler. İki karındaşın söyledikleri herkesin hoşuna gider.
 
      Yalancının mumu yatsıya kadar yanmazken, emanete hıyanet edilmezken, komşu yerine ev alınmazken, iyilik yapıp denize atılmazken, doğru söyleyen dokuz köyden kovulmazken, balta girmeden evvel yazının girdiği bir orman varmış. Öyle ki bu ormandaki yaşamı düzenleyen bir kitap varmış. Ormanda uyulması gereken kurallar ayrıntılı bir şekilde bu kitapta yazıyormuş. Tartışmalar bu kitap sayesinde kısa sürede tatlıya bağlanıyormuş. Ormandaki huzurun ve barışın güvencesi olan bu kitap, bir mağarada bulunmaktaymış.
 
    Günün birinde ormanda yağmur başlamış. Yağmur kırk gün kırk gece durmaksızın sürmüş. Dereler taşmış, tepeler çağlayana dönüşmüş. Ormanda ıslanmadık kovuk, su girmedik mağara kalmamış. Yağmur kesilip güneş pırıl pırıl parlamaya başlamış. İnlerinden çıkan hayvanlar, yapraklarındaki su damlalarını silkeleyen bitkiler yaşamlarının eskisi gibi devam edeceğini düşünmüşler. İş düşündükleri gibi olmamış. Nehrin taşan suları, orman yaşamını düzenleyen kitabın bulunduğu mağaraya girmiş. Sel suları kitabın mürekkebini dağıtarak okunmaz hale getirince olanlar olmuş.
 
   O günden sonra ormandaki işler sarpa sarmış. Yazılı kurallar olmadığı için anlaşmazlıklar başlamış. Her bir canlı kendinin haklı olduğunu ileri sürmüş. Bu nedenle anlaşmazlıklar çözülememiş. Sonun da ne mi olmuş? Yapıca büyük ve güçlü olanlar sadece kendi düşüncelerinin ve davranışlarının doğru olduğunu söylemişler. Güçlerine güvenerek kural koyucu olmuşlar. Kitabın silinmiş sayfalarını kendilerine göre yeniden yazmışlar. Kendilerinden zayıf, güçsüz olanların düşüncelerini ve haklarını dikkate almamışlar.
 
   Günler haftaları, haftalar ayları, aylar da yılları kovalamış. Ormandaki yaşam geceyle gündüz gibi değişmiş. Büyük ağaçlar yeraltındaki suları daha küçük ağaçlarla paylaşmaz olmuşlar. Gökyüzüne uzattıkları dallarla gölgelerinde kalan diğer ağaçlara güneşin yüzünü göstermez olmuşlar. Meyve veren ağaçların yaprakları güneş görememiş. Kökleriyle topraktan yeteri kadar su alamamışlar. Bu yüzden de gelişip büyüyememişler. Yeterli miktarda çiçek açamamışlar. Az olan çiçekler binlerce arıya yetememiş. Zavallı arılar kovanlarına taşıyacak nektar bulamamış. Az sayıdaki çiçeklerden az sayıda meyve gelişebilmiş. Bunlar da meyvelerle beslenen canlılara yeterli gelmemiş. Kitapta öncelik büyük ve güçlü hayvanlarda olduğu için diğerleri aç kalmış. Su aygırları sadece gece değil gündüz de otlamaya başlamış. Toprağın üstündeki tüm otları tüketmişler. Otla beslenen ceylanlar, antiloplar ve diğerleri aç kalmış. Açlıktan zayıflayıp hastalanmışlar. Bitkiler yeteri miktarda tohum üretemediklerinden farelerin de sayıları azalmış. Fare avlayamayan yılanın tıslayacak, gamlı baykuşun kanat çırpacak gücü kalmamış. Ayılar kış uykuları için gerekli olan proteini ve vitaminleri depolayamadıkları için aç kalmışlar. Açlıktan karınları guruldamış. Kış uykularından sık sık uyanmışlar. 
 
        Aslanlar ve kaplanlar aşırı avlanmışlar. Sonraki günlerde avlayacak hayvan bulmakta zorlanmışlar. Timsahlar su göletlerindeki balıkların tamamını midelerine indirdikleri için balıkçıllar ve balık kartallarının durumları da içler acısıymış. 
 
       Sonunda bıçak kemiğe dayanmış. Ormandaki canlılar bir araya gelerek soruna çözüm aramaya çalışmışlar. İçlerinden yaşlı olanlar

Sponsorlu Bağlantılar

geçmişin güzel günlerinden bahsetmişler. Kitapta yazılı olan kuralların değişmesini önermişler. Güçlü olanlar bu öneriye kulaklarını tıkamışlar. Güçlü olanların sözcüsü olan kaplan:

 
    - Kuralların çok az bir kısmının değişimini kabul ediyoruz, demiş.
     Güçsüz olanlar bu değişikliklerin yeterli olmayacağını belirtmişler. Toplantı uzadıkça uzamış.  Bir arpa boyu dahi yol alınamamış. Sorunun çözümüne yönelik gerekli adımları bir türlü atılamamış.
 
    Uzayıp giden toplantıyı ormanın üstünde izlemekte olan bulut:
   -Yaşamlarınızı devam ettirmek istiyorsanız eskiden olduğu gibi birlikte hareket etmeniz gerekiyor. Güçsüz ve zayıf olanların da haklarının korunması gerekiyor, demiş.
    Açlıktan sinirleri gerilen sırtlan:
   - Yukarıdan bilmiş bilmiş konuşmak kolay. Sen bizim neler çektiğimizi biliyor musun? Yaşadığımız sorunların asıl nedeni sensin. Kırk gün kırk gece yağmasaydın bunlar başımıza gelmeyecekti, demiş.
     Toplantıya katılan canlıların çoğu bulutu suçlayıcı konuşmalar yapmış. Bulutun arkadaşı olan rüzgâr bulutu oradan uzaklaştırmak istemiş. Bulut kendisine karşı yapılan suçlamalara karşı:
  -Haklısınız, yaşadığınız zorluklara ben neden oldum. İçinizde güçlü olanlar bunu fırsata çevirdi. Yaşanılanlarda en az siz de benim kadar sorumlusunuz. Bütün suçu benim üzerime atmanız haksızlık.
   Bulut yaşananlardan dolayı duygusallaşmış. Ağlamaya başlamış. Ulu çınar:
   - Lütfen duygu sömürüsü yapma. Git başka yerde ağla, demiş.
 
     Bulut çınarın sözleri üzerine hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etmiş. Yakınlardan geçen bulutlar ağlama sesini duymuşlar. Rüzgârdan yardım isteyerek ağlayan bulutun yanına gitmişler. Arkadaşlarının durumuna dayanamayıp onlar da ağlamaya başlamışlar. Bulutlardan bazıları sinirlenmiş. Yıldırımlarını ve şimşeklerini sağa sola savurmaya başlamış. Kaçabilenler inlerine saklanmış. Kaçamayanlar sırılsıklam olmuş. Yağmur eskiden olduğu gibi kırk gün kırk gece sürmüş. Dereler taşmış, tepeler çağlayana dönüşmüş. Sel suları yeniden kitabın bulunduğu mağaraya dolmaya başlamış. Sel suları kitabın bulunduğu yere kadar yükselmiş. Kurt çevik bir hareketle kitabı ıslanmaktan kurtarmış. Yakınlara düşen yıldırımın sesinden ürken kurt, dişlerinin arasındaki kitabı suya düşürmüş.
 
    Suya düşen kitap mağaradan çıkarak toplantının yapıldığı meydana sürüklenmiş. Tüm gözler kitabın üstündeymiş.  Canlılar bulundukları yerden kitabın sayfalarının ıslanarak mürekkebinin akmasını seyretmişler. Açlıktan bir deri bir kemik kalan tavşan güçlükle zıplayarak kitabın yanına gitmiş. Tüm sayfalarını çevirip mürekkebinin aktığından emin olmak istemiş. Son damla düştükten sonra güneş yüzünü göstermiş. Ormanın zeminindeki sırılsıklam olan kitabı kısa sürede kurutmuş. Kitabın sayfaları kar gibi bembeyaz olmuş. 
 
  Ormandaki canlılar yaşadıkları acı tecrübelerden ders çıkartmışlar. Uyulması gereken kuralları yeniden yazmışlar. Kitabı yazarken; büyük-küçük, güçlü-zayıf ayrımı yapılmamış. Tüm canlıların hakları adaletli şekilde kitaba yazılmış. Son sayfasına da ormandaki tüm canlıların pati ve yapraklarıyla imzalar atılmış. O günden sonra ormana eski zamanlarda olduğu gibi barış,huzur ve bolluk gelmiş.
 
     Son kitabın ilk iki kitaptan farkı varmış. Zümrüdü Anka kuşunun tüyüyle yazılmış olan son kitabın mürekkebi, ormandaki bitkilerin meyvelerinden ve köklerinden üretilmiş. Ayrıca bu mürekkep, yağan yağmurla değil, çamaşır suyuyla bile dağılmıyormuş.    
 
Yusuf Ziya VAROL