Uçurtma Satıcısı Okuma Masalı
Köşeden dönmüş evin yolunu tutarken hemen yan tarafımda ki fotoğrafçı dükkânının camekânında gördüğüm resim bir an içimde farklı duygular uyandırmıştı. Hal bu ki basit bir resimdi sadece. Resimde küçük bir çocuk ve yanında da yaşlı bir adam vardı. Çocuk elinde rengârenk bir uçurtma ile gülümseyerek koşuyor, yaşlı adam da hemen arkasından gülümseyerek ona bakıyordu. Durup birkaç dakika öylece resmin içinde kayboldum. Resme baktıkça o tanıdık esintiyi iliklerimde hissedebiliyordum. Bu his benim çocukluğumun perdelerini aralıyordu. Üzerinden çok uzun yıllar geçmesine karşın daha hala ilk günkü sıcaklığı ile karşılıyordu beni çocukluğum. Oysaki yirmi yıl geçmişti üzerinden, şimdilerde otuz iki yaşındaydım. Zaman su misali akarken o günler nasıl da çıkıvermişti aklımdan. Şimdi yeniden o günlerin hayaline dalıp gitmek gözümden birkaç damla yaşın yanağımdan süzülüp, soğuk kaldırım taşıyla buluşmasına neden olmuştu.
Yıllar önce çok daha küçükken her yıl babaannemi ziyarete kasabaya giderdik. O yıllardan birinde onu görmüştüm. Yemyeşil tepenin başında tezgâhını önüne kurmuş, rengârenk uçurtmaları ile başına toplanan çocuklara yüzünde ki yorgun tebessüm ile özenle kendi elleri ile yaptığı uçurtmalardan verirdi. Sonra da durup onların uçurtma gökyüzünde süzülürken ki heyecanlarına, çocuksu gülücüklerine şahit olurdu. Bu belki de onun yorgun ömrüne uzanmış en huzurlu ve de en mutlu hissettiği nadir zamanlardan biriydi. Çocukların o rengârenk basit bir uçurtma karşısında ki sevinçleri onu da mutlu etmeye yetiyordu. Her yaz babamla araba ile kasabaya giderken onun olduğu tepenin aşağısında ki yoldan geçerken babama belli etmeden biraz durup hava almak istediğimi söylerdim. Amacım birkaç dakika orada kalıp o güzelim uçurtmaların, manzaranın ve o yaşlı uçurtma satıcısının tadını çıkarmaktı. Bunu babama söyleyip üzmek istemediğim için bunu ona hiç söylemezdim. Babam da sorgulamadan kabul ederdi. Sonra durup beni arabadan indirirdi. İlk zamanlar bunu yapmamın sebebini anlamamıştı tabii ama zamanla orada durmak istememde ki asıl amacın uçurtmalar olduğunu anlamıştı. Dokuz ay boyunca kentte kalıp, her yaz mevsimi yeniden babaannemlerin yaşadığı kasabaya gitmeye sırf bu manzara da birkaç dakika fazla kalabilmek için can atar hale gelmiştim.
O ilk gördüğüm günü hatırlıyorum da o zamanlar daha dokuz yaşımın içindeydim. Özgürce koşmaya ve yürümeye veda ettiğim ilk zamanlardı. İçine kapanık bir çocuk olmuştum. Babam da benim moralimin düzelmesi ve bu içine kapanık halden biraz da olsa çıkabilmem için beni bir gün kasabaya getirme kararı almıştı. Ben buna her ne kadar karşı çıkıp diretmiş de olsam beni daha iyi hissettireceğini düşünmüş olacak ki tüm o karşı çıkmalarıma karşın kasabaya gitmek üzere yola çıkmıştık. Can sıkıcı ve uzun bir yolculuğun arkasından işte o rengârenk uçurtmaları ve çocukların doyasıya koşup kahkahalar atmalarını büyük bir hayranlıkla izlemiştim.
Uçurtma satıcısı kendine öylesine güzel bir tepe seçmişti ki etrafın da rengârenk çiçekler mis gibi kokuyor, çevrede ki ağaçlardan kuş cıvıltıları yükseliyordu. Biraz ileri de ise koyun kuzu sesleri geliyordu. Göz alabildiğine her yer yemyeşil çimenlerle kaplıydı. Böylesine güzel bir manzaraya da ancak böylesine güzel rengârenk uçurtmalar yakışırdı tabii. Bu manzarayı görüp de hayran kalmamak elde değildi. Ama cesaret edip de babama oraya gitmek istediğimi bir türlü söyleyemedim. Ancak o anladığında gidebilmiştim, o zaman kavuşabilmiştim. O gün içimde yeniden yürüyüp koşmak için büyük bir umut ışığı parlamıştı. O gün en iyi dostum uçurtma satıcısı ile tanışmıştım. Burada hikâyenin en başına, her şeyin başladığı o vahim güne, koşmaya, diğerleri gibi yaramazlık yaptığım o son güne dönelim.
Sekiz yaşımın son aylarıydı okul çıkışı babamın iş yerine gitmek için sabırsızlanıyordum. İçimde büyük bir heyecan vardı. Katıldığım bir öykü yarışmasında birinci olmuştum. Gidip hemen babama haber vermeliydim. Zaten ondan başka da haber verebileceğim kimse de yoktu. O kadar hızlı koşuyordum ki adeta nefesim kesilecekmiş gibi hissediyordum. Caddeye geldiğimde biraz bekledim, çok fazla araba vardı. İşte nihayet kırmızı ışık yanmıştı, tam karşıya geçmek için harekete geçtiğimde, dikkatsiz bir sürücü aniden üzerime geldi. Aniden vücudumda derin bir acı hissettim. Bu hayatımda hissettiğim en büyük acıydı belki de. Sonrasını ise hatırlamıyorum, bayılmıştım. Gözlerimi ancak açabildiğimde hastanede olduğumu fark ettim. Neler olduğunu idrak etmeye çalışıyordum. O sırada odadan içeri babam girdi. Yüzünde tuhaf, üzgün bir ifade vardı. Galiba benim için endişelenmişti. Ona zorla gülümseyip iyi olduğumu göstermeye çalıştım. Daha ne durumda olduğumun farkında değildim. Dakikalar sonra öğrendim ki artık yürüyemeyecek, koşup oynayamayacaktım. Bu his benim gibi küçük bir çocuk için oldukça kötüydü. Taburcu olduğum sonra ki günler de hayat benim içi hiç de kolay olmamıştı. Artık bir yere gidebilmek ya da herhangi bir şey yapabilmek için babamın yardımına ihtiyaç duyuyordum. Bu yüzden çoğunlukla işe geç kalıyordu. Bazen komşumuz Meral teyze gün içerisinde bana yemek getiriyor benimle sohbet etmeye, moralimi düzeltmeye çalışıyordu ama üzerimde çok da bir etkisi olmuyordu. Onu incitmek istemediğim için onu dinliyormuş gibi yapıyordum ama bir süre sonra hayallere dalıyor bu yüzden de bir şey sorduğunda sorusunu cevapsız bırakıyordum. Meral teyze durumu babama söylemiş olacak ki o gün babam gelip bana kasabaya babaannemin yanına gitmeyi teklif ettiğinde bunu istemediğimi söyledim.
“Mert Oğlum seninle birkaç gün sonra kasabaya gitmek istiyorum, Ne dersin? Hem annem de bizi özlediğini söylüyor.” Babamın bu teklifine ilk başta olumsuz bakmış olsam da sonra ki yıllar da oraya can atarak gidecektim. Birkaç gün sonra babam iş yerinden izin aldıktan sonra küçük kırmızı kamyonetimizle yola koyulduk. Babam tekerlekli sandalyeyi kamyonetin kasasına koyduktan sonra beni de yan koltuğuna bindirdi. Yol boyunca ağzımı açıp tek kelime bile etmedim. Hala beni kasabaya götürmeye karar verdiği için ona kırgındım. Ta ki uçurtma satıcısına kadar. Uzun yol boyunca tek kelime dahi etmeyip o manzarayı gördüğümde birden babama durmasını söyledim.
“Baba dur.”
“Ne oldu? Bir sorun mu var?”
“Hayır, sadece biraz durman gerekiyor.”
Babam bu çıkışım karşısında birkaç dakika durup benim hazır olmamı bekledi ona fark ettirmeden sadece o rengârenk uçurtmaları izledim. Öylesine güzel görünüyorlardı ki, sanki uzansam tutacakmışım gibi. Onların o parlak renkleri güneşin altında daha bir güzelleşiyordu sanki. Sonra uçurtmaları yapan adam takıldı gözüme ne de güzel yapıyordu. Etrafına birikmiş çocukların mutlulukla dolu bakışları beni kendine çekiyordu. Büyülenmiş gibiydim. Hele o kuş cıvıltıları ve koyunların, kuzuların sesi. Bir an için kendimi orada koşarak uçurtma uçururken hayal ettim. Rengini gökkuşağından alan kocaman göğe yükselmiş uçurtmamla birlikte nefesim tükenene dek koşup sonra da o yemyeşil çimenlerin üzerine uzanmak belki de küçük bir hayaldi ama benim için gerçekleştirmesi çok zor görünen bir hayaldi. Gözümden akan birkaç damla yaşın elime düştüğünü hissettiğimde hayallerden uzaklaşıp babama devam edebileceğini söyledim.
“Gidebiliriz baba.” Babam yüzüme biraz baktıktan sonra bir şey demeden yola devam etti. Kasabaya geldiğimizde babaannem, dedem ve amcam beni yüzlerinde büyük bir gülümseme ile karşıladılar. Orada kaldığımız bir da aklımda hep o gördüğüm manzara ve uçurtmalar vardı. Her gece rüyalarımda koşarak uçurtma uçurduğumu görüyordum. Her rüyanın sonunda uyandığımda ise yeniden hayal kırıklığı ile gözyaşlarına boğuluyordum. Rüyalarım o kadar gerçekçi görünüyordu ki sanki her şey yolunda gibiydi. Bir ayın sonuna geldiğimizde ise gece boyunca gözüme heyecandan uyku girmemişti. Sabah ise herkesten önce uyanıp babamın kalkmasını bekledim ama o bir türlü uyanmak bilmiyordu. Dakikalar geçmek bilmiyordun sanki. Birkaç saat sonra hazırlandığımızda babama artık gidelim diye ısrarlara devam ettim. Babam daha fazla ısrarlarıma dayanamayıp beni kamyonete bindirdiğin de kalbim adeta yerinden çıkacak gibiydi. Dakikalar sonra aynı noktaya geldiğimizde babama yeniden durmasını söyledim. İşte yine oradaydı. Tezgâhını kurmuş çocukları bekliyordu. Birkaç erkenci çocuk çoktan uçurtmalarını almışlardı bile. Ne de güzellerdi yine. Koca bir ay boyunca yeniden bu manzarayı görebilmek için can attıktan sonra bu birkaç dakika mutlu olmama yetmişti. Hayali kurmak bile içimi sıcacık ediyordu. Yeniden eve döndüğümüzde ise içimde derin bir boşluk hissi vardı. Sanki bir şeyler eksikti. Zaman geçmek bilmiyordu. Yeniden kasabaya dönmemiz için sonra ki yazı beklemem gerekiyordu. Oysa ben yeniden kasabaya gitmek istiyordum. Yeniden gitmek ve bu kez orada daha uzun kalmak istiyordum.
Koca bir yıl boyunca bunun hayalini kurarak bazen gözyaşlarımla bazen de heyecanla yazın gelmesini bekledim. Yeniden o manzarayı hayalimde canlandırdım sayısızca kez. Resimlerini çizmeyi denedim. Defalarca kez rüyalarımda gördüm. Ve böylece yeniden yaz geldi. Koşup babama babaannemlere gitmek istediğimi söyledim. Babam aylar sonra ondan böyle bir şey istediğim için sevinmiş ve benim için yeniden işten izin almıştı. Yeniden yollara düştüğümüzde kalp atışlarımı babamın duymaması için kendimi sıkıyordum. Ya anlarsa o zaman ona ne söylerdim? Oysaki ona bundan bahsetsem beni hemen alıp oraya götürürdü ama üzülmesin diye de ona bu konuyu açmayı reddediyordum. Az sonra yeniden oraya geldiğimizde yine o muhteşem manzara ile karşılaştım. Bu kez daha mı güzel görünüyordu ne? Dalmış izlerken babam bir ara çıkıp beni kamyonetten indirdi sonra da kenarda ki çimenlerin üzerine oturttu.
“Anlaşılan buranın manzarasını seviyorsun. Birazda dışarı da otur bakalım.”
Babama tebessüm ederken içimden teşekkür ediyordum. Bu açıdan çocukların sesini daha iyi duyabiliyordum. Üstelik göğe yükselen uçurtmaları bu açıdan görmek daha güzeldi. Uçurtma satıcısının sesini duyduğumda onu görebilmek için başımı çevirdim. Saçlarında ve sakalında beyazlar olan yaşı büyük bir adamdı. Buna çok şaşırmıştım. Yaşlı insanların küçük çocuklarla bu kadar yakın olduğunu daha önce görmemiştim. O an da ona karşı içimde bir sempati oluştu. Üstelik uçurtmaları da çok güzel yapıyordu. Babam artık gitmemiz gerektiğini söylediğinde istemeyerek ona uydum. Sonra ki bir yıl daha sabırsızlıkla bekleyerek geçti. Ama bu yaz artık onunla tanışabilecektim. Tam da o tepenin eteğine yaklaştığımızda bir şey oldu. Arabamız bir an da arızalandı. Babam ne yapacağını bilemez çaresiz etrafına bakınırken uçurtma satıcısını fark etti.
“Mert beni bir süre burada bekler misin? Seni araba da öylece bırakmak istemiyorum.”
Babamın yapacak daha iyi bir seçeneği yoktu. Benimle kasabaya kadar gitmek oldukça uzun sürerdi ve bu onun için zor olacaktı. Çaresiz onun bu teklifini kabul ettim. Ama bir şeyi hesaba katmamıştım. Tepeye çıkmamız gerekiyordu. Babam beni kucağına alıp tepeye yöneldiğinde bu benim utanmama sebep olmuştu. Diğer çocuklar beni babamın kucağında bu şekilde görmelerini istemiyordum.
“Baba ben burada oturup seni beklerim. Lütfen beni yukarı çıkarma, lütfen.”
“Ama seni burada bir başına bırakamam. Hem bak orada çocuklar da var ben gelene kadar onlarla arkadaşlık edersin.”
Babama kendimi anlatmam zordu. Bu yüzden gözlerim dolu dolu çocuklar bana bakarlarken yanlarına çıktık. Babam beni uçurtma satıcısının tezgâhının hemen ötesin de kalan bir ağacın gölgesine oturtup ona döndü.
“Arabam arızalandı ben gelene dek çocuk burada kalabilir mi? Kasabaya gitmeliyim.” Sonra da kulağına eğilip ona bir şeyler söyledi. Sanırım benim durumumdan bahsediyordu. Ben duymayayım diye de kulağına fısıldamıştı. Yaşlı uçurtma satıcısı babamı onayladıktan sonra babam bana sarılıp biraz beklememi söyledi.
“Ben birazdan dönerim. Eğer işim uzun sürerse meraklanma hemen dönmeye çalışacağım.”
Babam uzaklaştığında ürkek bir tavşan gibi arkasından bakakaldım. Uzun zamandır buraya gelmeyi çok istemiştim ama şimdi ise babam yanımda olmayınca kendimi savunmasız hissediyor ve korkuyordum. Bu yüzden başımı bir kez olsun kaldırıp bakmadım. Bazen çocuklar yanımıza gelip uçurtma satıcısından yeni birer uçurtma istediler onları görünce başımı biraz kaldırıp onlara baktım ve o sırada rengârenk uçurtmalarla karşılaştım. Onları bu kadar yakından görmek beni daha çok büyülemişti. Ne de güzel parlıyorlardı güneşin altında. Sonra birden uçurtma satıcısının bakışları ile karşılaştım. Durmuş meraklı gözlerle bana bakıyordu. Sanırım anlamaya çalışıyordu.
“Sen uçurtma yapmayı biliyor musun?”
“Ne?”
“Uçurtma yapmasını biliyor musun? Dedim. Bana bugünlük bir çırak lazımdı tam da sen çıktın karşıma.”
“Nasıl?”
“Aramızda o kadar mesafe de yok ama sanırım sesim oraya net gelmiyor.” Deyip aynı şeyi yeniden yüksek sesle söyledi.
“Hayır, daha önce hiç uçurtma yapmadım.”
Bak işte buna sevindim. Çokbilmiş insanlarla çalışmayı pek sevmem ama sana öğretebilirim. Ne dersin bana yardım edecek misin?”
Önce biraz tereddüt ettim. Ne söyleyeceğimi bilemedim ve yemyeşil çimenleri süzmeye başladım.
“Sanırım canın bugün çalışmak istemiyor şey. İsmin ne demiştin?”
“Ben ismimi söylemedim.” Dedim birden sonra durup ismimi söyledim. “Mert… Benim adım Mert.”
“Demek ismin mert. Memnun oldum Mert benim adımda Ali. Ama bu civarlar da bana genelde Uçurtma satıcısı diyorlar. Oysaki ismim daha kolay ama işim bu olduğu için sanırım akılda daha çok kalıyor.” Ben onu dinlerken bir an susup yeniden yüzüme baktı. Sonra yeniden konuşmaya devam etti. “Sanırım çok konuştum bu yüzden yoruldum. Biraz da sen konuş bakalım Mert.” Yine söyleyecek tek söz bulamadım. Neden bu kadar ürkmüştüm ki ondan. Sanki buraya gelmek için can tan ben değilmişim gibi.
“Tamam, o halde sen konuşmayı değil çalışmayı seviyorsun anlaşılan. Şimdi sana nasıl uçurtma yapacağını öğreteyim.”
Eline kumaş parçasını, ipi ve birkaç ince odun parçasını da alıp yanıma oturdu.
“Söyle bakalım en çok hangi rengi seviyorsun?”
“Bütün renkleri severim aslında hepsi de güzel görünüyor.” Sözcükler aniden dudaklarımdan döküldüğünde kendime şaşırdım. Sanırım artık ona yavaş yavaş ısınıyordum. O da bana şaşkın şaşkın kısa bir bakış attıktan sonra elinde ki kumaş parçasına dönüp konuştu.
“Demek seninle bir ortak yönümüz var. Ben de senin gibi
Sponsorlu Bağlantılar
bütün renkleri severim Mert. Baksana etrafımızda ne de çok renk var hepsi de birbiriyle güzellikleri konusunda yarışa girmişler adeta.”
Onu dinlerken hiç sıkılmamıştım. Başlangıçta ondan ürkmüş olsam da onun beni konuşturma çabası ve konuşması beni mutlu etmişti. Durup saatlerce onunla sohbet edebilirdim. Bana uçurmam için uçurtma vermek yerine durumum karşısında uçurtma yapmayı teklif etmişti. Bunu o zaman anlamamıştım belki ama sonrasında yaptığı bu hareketin ne kadar da değerli olduğunu anlamıştım.
Elime kumaş parçasını ve diğer gerekli olan şeyleri tutuşturduğunda anlamsızca elimdekilere bakıyordum. Sonra kendisi de eline aynılarını alıp yeniden yanıma döndüğünde anlamsızca yüzüne baktım.
“Haydi, bakalım başlayalım.”
Başlayalım dedikten sonra bir an da elinde ki uçurtmayı yapmaya koyulmuştu. Eli öyle çabuktu ki ben daha ne yaptığını anlayamadan bitirmeye hazırlanıyordu. Ben ise elimde tuttuğum kumaş ve odun parçaları ile resmen bir savaş içerisine girmiştim. Sonra yeniden konuştu.
“Doğru ya sen uçurtma yapmayı bilmiyordun.” Deyip eline yeni bir kumaş ve biraz iple birkaç tane de odun parçası alıp yeniden yanıma geldi.
“İşte şimdi başlayabiliriz.” Dedikten sonra bu kez hareketlerini biraz daha benim anlayabileceğim yavaşlığa getirerek yeniden uçurtma yapmaya koyuldu. Adım adım yaptıklarını tekrarladım. Sonun da ikimizde bitirdiğimizde benim ki biraz komik duruyordu. Bu ilk uçurtma deneyimi olduğu için çok da güzel durmuyordu.
“Uçurtman bana eski günlerimi hatırlattı. Ben de ilk kez uçurtma yapmayı öğrendiğimde tıpkı seninkine benzer bir uçurtma yapmıştım. Eğer biraz daha uğraşırsan benimkiler kadar hatta benimkilerden daha güzellerini de yapabilirsin. Ama bunu yapmanı istemem.”
Neden öyle söylediğini merak etmiştim. “Neden?”
“Eğer sen benim uçurtmalarımdan daha güzellerini yaparsan artık çocuklar benimkileri almayı bırakır da ondan. Bırak da en güzelleri ben de kalsın değil mi?” dediğinde yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirdi. Onun bu cevabı karşısında ben de gülümsedim. Geldiğimden beri belki de ilk kez gülümsüyordum.
Biraz sonra çocuklar başımıza toplanıp yeni uçurtmalar istemeye başladıklarında uçurtma satıcısı oturduğu yerden kalkıp uçurtmaların olduğu tezgâha yöneldi. Ne kadar da seviyorlardı onu. O an onu kıskanmıştım. Ben onları izlerken çocuklardan birkaçı yanıma gelip onlara katılmam için ısrar ettiklerinde yeniden utanmaya başladım. Bir an gözlerim dolmuş ve buradan uzaklaşmak istemiştim. Sanki onlar benimle dalga geçecekler diye düşünmüştüm. Korkularımda yanıldığımı sonradan anlayacaktım.
“Çocuklar ısrar etmeyin o bugün benim çırağım. Birlikte uçurtma yapacağız. Bu yüzden sizinle uçurtma uçuramaz. Belki daha sonra.”
Çocuklar yanımdan uzaklaşırken derin bir nefes verip uçurtma satıcısına babama gitmek istediğimi söyledim.
“Babam çok gecikti ben onun yanına gitmek istiyorum. Nerede kaldı.”
“Merak etme birazdan burada olur sanırım. Hem sen bugün benim çırağım olmayı kabul etmiştin öyle değil mi? Daha yapacak çok uçurtma var. Üstelik ben artık yaşlı bir adamım tek başına bunca uçurtmayı bitiremem. Sen de artık yapmayı öğrendiğine göre artık bana yardım edebilirsin.”
Yeniden benimle uçurtma yapıp, ben cevap vermesem bile konudan konuya atlayıp anlamlı anlamsız şeylerden sohbet etmeye başladığında kendimi biraz daha sakinleşmiş hissediyordum. Durup onun bakmadığından emin olmak için zaman zaman onu izliyordum. Yüzünde ki yaşlılık çizgilerini, kırlaşmış sakallarını, yorgunluktan şişmiş gözlerini. Farkında olmadan benim en iyi dostum olmuştu. Benim en iyi dostum hem de. Saatler sonra çocuklar bir bir gitmeye başladığında karşıdan gelen babamı gördüm.
“Özür dilerim oğlum çok geciktim.” Ona kocaman sarılıp yanaklarını öptüğümde uçurtma satıcısına döndü.
“Teşekkür ederim. Size karşı mahcup oldum. İşim kısa sürer diye düşünmüştüm ama umduğumdan çok daha uzun sürdü.”
“O artık benim çırağım istediği zaman gelip benimle uçurtma yapabilir.”
Dediğinde gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. İçimden koşup ona sarılmak geliyordu ama bunu yapabilmem imkânsızdı. O yüzden sadece teşekkür etmekle yetinmiştim.
“Teşekkür ederim.”
O gün kasabaya döndüğümde içimde tarif edilemez büyük bir mutluluk vardı. Gece yatağa uzandığımda geçen tüm günü yeniden ve yeniden gözlerimi kapayıp canlandırıyor sonra da yeniden açıp elimle gülümsememi babam uyanmasın diye bastırmaya çalışıyordum. O gün gece boyunca bu kez de mutluluktan uyuyamamıştım. Yarın babama beni yeniden oraya götürüp götüremeyeceğini soracaktım. Sabah olduğunda dediğimi yapıp babama sordum.
“Baba beni bugün yeniden…”
“Tamam olur. Demek geçen senelerde geldiğimiz zaman o tepenin yamacında durmamızı o yüzden istiyordun.” Dediğinde başımı yere eğip halıyı izlemeye koyuldum.
“Buraya geldiğimizde ne zaman istersen eğer herhangi bir uğraşım olmazsa seni oraya götüreceğim. Merak etme.” Babamın yeniden söyledikleri karşısında içimde ki mutluluğun kat sayısı artmıştı. Kendimi ona açıklamama gerek kalmadan o beni anlamıştı. Sanırım o da yeniden bir şeylerle uğraşmak için istekli olduğumdan mutlu olmuştu. Onun mutluluğu ise beni daha çok mutlu etti. Bugünler de ne de çok mutluluk kelimesini kullanmıştım. Kahvaltıdan sonra babama hemen gidebilmemiz için ısrar ettim. Daha fazla buna kayıtsız kalamadığında beni kamyonete bindirip tepenin yolunu tuttu.
“Bugün orada olamayacağım. Dedenin birkaç işini yapmam gerekiyor bu yüzden ben gelene dek üzülmek, korkmak yok sadece mutlu olmak ve gülümsemek var anlaşıldı mı? Ha bir de bir uçurtma da baban için yapmalısın.” Dediğinde gülümsedim.
“Daha bu işte o kadar iyi değilim uçurtma satıcısına söylerim senin için bir tane yapar.”
“Olmaz ben senin yapmanı istiyorum. Tamamen senin elinden çıkmış bir uçurtma olmalı.” Deyip göz kırptığında yeniden ona dönüp, “Tamam, hem de en büyüğünü, en renklisini ve en güzelini yapacağım.” Dedim. İkimiz de gülümserken yolculuğun sonuna gelmiştik. Babam beni kucaklayıp götürürken bu kez daha az utanmıştım. Çünkü çocuklar daha yeni gelmeye başlıyordu. Babam beni her zaman ki yerime oturttuğunda uçurtma satıcısı bana döndü, “Demek uçurtma yapma işini sevdin. Sanırım benden daha iyi uçurtma yapmaya kararlısın. Zaten ben bir süre sonra bu işi bırakmayı düşünüyordum. Belki de sen devam edersin.” Dedi. Babam bana sarılıp uçurtma satıcısına beni emanet ettikten sonra yeniden kasabaya döndü.
“Bugün en güzel uçurtmamı yapmak istiyorum.” Bana dönüp şaşkın şaşkın baktığında yeniden tezgâha dönüp eline gerekli malzemelerden birkaçı tane alıp yanıma geldi. “Bugün pek bir konuşkanız. Ama olsun konuşkan çocukları severim. Ama hiç konuşmayan çocuklarla pek anlaşamam. Al bakalım bunlar senin, en güzelini yap.” Dediğinde başımı okşayıp yeniden yerine uçurtma yapmaya devam etti. Biraz sonra çocuklar bir bir gelmeye başladıklarında elimde ki uçurtmayı yapmaya uğraşıyordum ama her seferin de yanlış bir şeyler yapıyordum. Ara sıra uçurtma satıcısı gelip bana içecek bir şeyler getiriyor ve ara sıra çaktırmadan yaptığım uçurtmayı izliyordu. Yardım etmeye çalıştığını anladığım an da ise ona bunu benim yapmam gerektiğini söylüyordum.
“Olmaz bunu babam için yapıyorum. Tamamen bana ait olmak zorunda.” Dediğimde gülümseyip yeniden çocukların yanına gidiyordu. Akşama kadar da uğraşmam gerekse de babam için en güzel uçurtmayı yapacaktım. Akşama kadar olmasa da yarım günümü almıştı. Saatler süren bir uğraştan sonra nihayet babam için büyük ve güzel bir uçurtma yapmayı başarmıştım.
“Yaptım, başardım sonunda.” Diye bağırdığımda çocuklarla birlikte uçurtma uçuran, uçurtma satıcısı dönüp yanıma geldi. Onunla birlikte diğer çocuklarda başıma toplanmıştı.
“Bak oldu sonunda. Başardım.” Eline alıp baktığında yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirip çocukların arasından sıyrılıp yaptığım uçurtmayı göğe çıkardı. Tüm çocukların hayranlıkla baktığında birazcık utandım. Çocuklar yanıma gelip ne kadar güzel bir uçurtma olduğu söylediklerinde biraz daha utandım. Sanırım bugünün kelimesi de utanmaktı. Çocukların benimle gelip bu kadar konuşmaları yüzümde tebessüm oluşmasını sağlamıştı. O gün yeni arkadaşlıklar edinmeyi öğrenmiştim sanırım. Daha önce benimle dalga geçeceklerini düşünmüştüm ama bu konu da yanıldığımı fark ettim. Akşamüzeri babam yanıma geldiğinde hemen ona uçurtmasını gösterdim. Babamın yüzünde ki kocaman gülümseme içimi sıcacık etmişti. Uzun zaman sonra babam için ilk kez bir hediye veriyordum. Uçurtma satıcısı ile gün sonunda vedalaşırken bana, “Bugün seni çok kıskandım neden biliyor musun?” başımı olumsuz anlamda salladığımda konuşmaya devam etti. “Uzun zaman sonra benden çok daha iyi uçurtma yapan biri çıktı. Tebrik ederim aferin.” Dedikten sonra başımı okşadı. Babamla eve dönerken yol boyunca ona uçurtmayı nasıl yaptığımı, çocukların ona nasıl hayran kaldıklarını anlattım.
Geçen bir ay boyunca neredeyse her gün uçurtma satıcısının yanına gidip onunla uçurtmalar yaptım. O zamanlarda çok eğlendim. Her şey yolunda gidiyordu ama bir gün babamı işe çağırdılar. Yeniden kente dönmemiz gerekiyordu sanırım ama babam yalnız gitmesi gerektiğini başka bir kente gideceğini söyledi. Burada kalıp uçurtma satıcısı ile vakit geçireceğim için mutlu olmuştum ama diğer yandan ise babam burada olmayacaktı. Şimdi ne yapacaktım babam beni her istediğimde oraya götürüyordu ama o olmayınca her seferinde oraya gidemeyecektim. Düşündüğüm gibi de olmuştu. Babam beni bırakıp gittikten sonra ki birkaç gün kimse beni oraya götürmedi. O an da yürümeyi o kadar çok diledim ki, koşup oraya gitmeyi hayatım da o kadar çok istememiştim. Gidemeyeceğimi anladığımda bahçenin bir köşesin de sandalyemde oturmuş ağlıyordum. O sırada tepede ki çocuklardan birisinin bahçeden içeri girdiğini gördüm.
“Mert neden gelmedin? Seni ve uçurtmalarını çok özledik.” Dediğinde gözyaşlarımı gizlemeye çalışıyordum. Kendimi tutup ona babamın kente gittiğini ve sanırım artık gelemeyeceğimi söyledim. Sonra o bahçeden koşarak çıkarken arkasından tuttuğum gözyaşlarımı bir bir akıtmaya başladım. Bir saatin sonunda hala bahçede oturuyordum. Babaannem gelip sehpanın üzerine yemeğimi bıraktığında canım yemek istemiyordu. Elimde kaşıkla yemeği karıştırıp durduğum o sırada bahçe kapısından içeriye birisinin girdiğini gördüm ama ses etmedim. Adam daha çok yaklaşıp yanımda ki sandalyeye oturduğunda başımı kaldırdım. Gördüğüm kişi karşısında şaşkına dönmüştüm. Bu o’ ydu.
“Demek bu evde kalıyorsun.” Yüzüne baktığımda gözlerimin yeniden dolduğunu hissettim. “Bazen kasabaya inip kasaba halkında yemek için bir şeyler satın alırım. Genel de sabah saatlerinde alırdım ama bu kez öğleye denk geldi.” O konuşmaya devam ederken daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım. Sonra da ona kocaman sarıldım. Onu çok özlemiştim. Ona sarıldığımda tıpkı babama sarıldığıma benzer bir his olmuştu. Meğer fark etmeden ne de çok benimsemiştim onu. Birkaç dakika ona sarıldıktan sonra kalkıp evdekilerle konuştu. Onun da bizimkine benzer küçük bir kamyoneti varmış. Beni alıp birlikte yeniden tepeye geldiğimizde gözyaşlarımın yerini büyük bir tebessüm almıştı. O günden sonra her sabah gelip beni kamyoneti ile almış ve sonra da yeniden eve bırakmıştı. O yaz ondan çok şey öğrenmiştim. Yaz sonunda babam geleceğini haber verdiğinde son kez yanına gittim ve ona bir söz verdim.
“Sana söz veriyorum gelecek yaz geldiğimde o uçurtmayı nefes nefese kalana dek koşup birlikte uçuracağız.” Sonra bana kocaman sarılıp, “ Ben de sana söz veriyorum o halde gelecek yaz seninle kasabada ki tüm çocukları tek tek toplayıp hep birlikte nefes nefese kalana dek en güzel uçurtmaları uçuracağız.” Dedi. Ben de sıkıca ona sarılıp ayrıldım. Kente döndükten sonra gelecek yaza kadar tüm yıl yürüyebilmek ve verdiğim sözü tutmak için çalıştım. Motivasyon kaynağımda tepede hep beraber çekindiğimiz bir fotoğraf ve onun bana taptığı uçurtma oldu. Gelecek yaz olduğunda ona olan sözümü yerine getirmiştim. Babamla tepenin yamacına geldiğimizde babama kasabaya gitmesini söyledim. Artık o tepeye koşarak çıkabilecektim. Babam oradan ayrıldığında kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. Kısa bir süre durup heyecanımı yendikten sonra yeniden koşuyor olmanın verdiği mutluluk ile tepeye doğru ilerledim. Birkaç yıldan sonra yeniden koşuyor olmak hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. Bir an önce tepeyi aşıp koşup ona verdiğim sözü tııttuğumu söyleme ve kocaman sarılmak istiyordum. Öylesine heyecan doluydum ki. Ama heyecanım yarım kalmıştı. Tepede birkaç çocuk dışında kimse yoktu onlarında elleri boştu. Koşarak onlar ne olduğunu, uçurtma satıcısının nerede olduğunu sorduğumda hüzünle uzaklara bakıp artık onun bir daha asla gelemeyeceğini söylediler. Duyduğum bu sözler karşısında şok olmuştum. Bu nasıl olurdu? Ona bir söz vermiştim. Şimdi sözümü tutup geldiğimde o ortalarda yoktu ve bir daha da asala olmayacaktı. Ondan geriye Sadece o resim ve uçurtmam kalmıştı. Günlerce onlara bakıp ağlamıştım. O günden sonra da bir daha uçurtma uçurtmamıştım. Şimdi fotoğrafçı dükkânında ki bu resim bütün bir geçmişi karşıma çıkardığında ani bir karar verip bir dükkândan uçurtma yapmak için bir sürü malzeme alıp arabanın bagajına doldurdum. Yıllar sonra aynı heyecanı yeniden hissediyordum. Yol boyunca bir an evvel oraya gitmek için sabırsızlıkla ilerledim. Nihayet o tepenin yamacına geldiğimde içimde tuhaf şeyler oluyordu. Sanki geçmişi yeniden yaşıyor gibiydim. Ama bazı farklar vardı. Ben artık küçük bir çocuk değildim ve tekerlekli sandalyem de yoktu. Ve en önemlisi O yoktu. Gözümden damlayan birkaç damla yaşla birlikte tepeye çıktığımda kendi tezgâhımı kurdum. Sonra da kasabada ki tüm çocukları toplayıp onlara uçurtma yapacağımı söyledim. Hepsinin gözünde ki ışığı gördüğümde gülücükler saçıyordum. Hepsine birer tane uçurtma yaptığımda onların kahkahalarını duymak bana o günleri yâd etmek için bir şans vermişti. O anda arkamdan bir ses işittim.
“Affedersiniz! Arabam bozuldu da kasabaya gitmeliyim. Oğlum bir süre burada kalabilir mi?”
“Tabii kalabilir.”
Sonra kulağıma eğilip, “O çok özel bir çocuk. Onu fazla yormayın ona uçurtma uçurmayı değil uçurtma yapmayı öğretin olur mu?” dediğinde gözlerim yeniden doldu. O gün babamın ne dediğini hiçbir zaman öğrenememiştim ama şimdi daha iyi anlıyordum. Gözyaşlarımı silerken çocuğa dönüp, “Sen uçurtma yapmayı biliyor musun?” dedim.