Yuvaya Dönüş Okuma Masalı
Bir varmış bir yokmuş. Uzak diyarların birinde içinde türlü ağaçların, renk renk çiçeklerin, çeşit çeşit hayvanların yaşadığı insan eli değmemiş doğallıkta güzel mi güzel bir orman varmış.
Güneşli bir günün sabahında hayvanlar mutlulukla günlük işlerini görürken birden büyük bir gürültü duymuşlar. Bunlar tekerlek üzerinde giden canavarlarmış. Aslında bu tekerlek üzerinde giden canavarların her biri birer iş makinesiymiş. Ormana girdikleri andan itibaren ağaçları kesmişler, çiçekleri ezmişler, mis gibi temiz havayı kirletmişler, üstelik hayvanlara da zarar vermişler.
İlerideki günlerde de devam etmiş bu durum. Bir süre sonra orman yaşanılmaz hale gelmiş. Hayvanlar çok sevdikleri yuvalarını birer birer terk etmeye başlamışlar. Küçük tavşan bu manzarayı gördükçe içi acıyor, doğduduğu bu yeri, yuvasını bırakmayı hiç mi hiç istemiyormuş ama başka çaresi de yokmuş. Peki ailesiyle birlikte nereye gideceklermiş? Başka bir orman mı bulacaklarmış? Ağaçlar, çiçekler, toprak, taş onların arkadaşıymış. Şimdi ise ne ağaç, ne çiçek, ne toprak ne taş kalmış.
Günlerce yürümüşler, yürümüşler. Tam yeni bir yaşama başlayacakları sırada hep aynı şey oluyormuş. Canavarlar yine geliyor, yine yuvalarını bozuyor, ağaçlarını kesiyor, hayvan arkadaşlarını incitiyormuş. Yaşayabilecekleri, bir yuva kurabilecekleri son orman da ellerinden gidince iyice çaresiz kalmışlar.
Bir gece gökyüzünde bir ışık görmüşler. Diğer hayvanlar da o ışığa doğru gidiyormuş. Bu da neymiş böyle? Kocaman bir kuş gökyüzünde süzülüyormuş. Yavaş yavaş yere inmiş. Her hayvan yanına biraz yiyecek almış, çiçek türlerinden ve ağaçtaki yemişlerden, yuvalarından bir parça almışlar ve kuşun kanatlarından tırmanarak üzerine çıkmışlar. Tavşan ailesi de öyle yapmış. Tüm hayvanlar kuşun üzerine binince kuş havalanmış havalanmış en yükseklere çıkmış. Bulutları aşmış, hayvanların evinden çok uzak diyarlara doğru yol almış. Bir boşlukta yol alıyorlarmış. Karanlık ve soğuk hem de uçsuz bucaksızmış. Aniden bir sıcaklık hissettmişler. O kadar yakıcıymış ki kuş daha fazla yaklaşamamış. Bu adeta bir ateşten topmuş. Kuş ilk kez konuşmuş ve bu ateşten topun adının Güneş olduğunu söylemiş. Çevresine ısı ve ışık yayan bu ateş topu, aslında bir yıldızmış. Bütün hayvanlar gözlerini kısarak, hayranlıkla bu ateş topuna bakarlarken bir yandan da kuş onları kanatları altına alarak yüksek ısıdan korumaya çalışıyormuş. Uçsuz bucaksız derin boşlukta ilerlemeye devam ederlerken Güneş kadar yakıcı bir gezegenin yanından geçmişler.
Kuş onları gezegen hakkında bilgilendirmiş. İsminin Merkür olduğunu söylemiş. ”Güneş’ e en yakın gezegendir o yüzden sıcaklıklar yüksektir ama gece olunca da sıcaklık birden düşer çünkü Dünya’daki gibi onu saran bir hava katmanı yoktur. (atmosfer)” demiş. masalsitesi.com Kuşun bilgeliği karşısında şaşkına dönen hayvanlar burada duramayacaklarını anlamışlar.
Yola devam etmeleri gerekiyormuş. Parlak bir gezegenin yanından geçerken kuş yine onları bilgilendirmiş. “Bu gezegenin adı Venüs’tür, onu saran hava katmanı Güneş’ten gelen ışınları tuttuğundan içerisi çok sıcaktır.” demiş. “Burada kalamayız.” Yolculuk yeni bir yaşam kurabilecekleri bir gezegen bulana dek devam edecekmiş. Hayvanlar yorgun ve bitkin düşmüşler ama gördükleri de onları heyecanlandırıyormuş. Yeni bir yaşamın hayalini kuruyorlarmış. Tam o sırada masmavi bir top görmüşler ne güzel de görünüyormuş. Anlamışlar biraz önce terk ettikleri dünyalarıymış o mavi top. Geri dönmeyi ne çok istemişler ama artık bir evleri yokmuş. Kuşla yeni bir hayatı aramaya devam etmişler. Kuş turuncu bir topu göstererek “Burası Mars’tır burada soluklanacağız.” demiş. Gezegene vardıklarında Dünya’dakine benzer toprak alanlar görmüşler. Bu onlara umut vermiş. Topraktan fışkıran suyu görünce daha da umutlanmışlar. Her biri kana kana su içmek istemiş. Ancak onlar içene kadar su buhar olup uçuyormuş. Denk gelip içebilenler
Sponsorlu Bağlantılar
de tadının çok tuzlu olduğunu söylemiş. Yine de umutlarını kaybetmemişler. Sıvı halde su bulup Dünya’dan ayrılırken yanlarına aldıkları birkaç çiçek ve meyve tohumunu ekmeyi ve burada yeni bir yaşamın temellerini atmayı planlıyorlarmış. Gece olup da hayvanlar uykuya çekildiğinde müthiş bir soğuk başlamış. Hepsi tir tir titremişler. Tavşan ailesi de çok üşüyormuş kürkleri onları bu soğuğa karşı koruyamıyormuş. Ayrıca zehirli gazlar fazla olduğundan hepsi öksürmeye başlamışlar. Mars’ta yaşam hayali suya düşüyormuş. Geceyi bir şekilde geçirdikten sonra sabah yine yola düşmüşler. Giderek büyük ateş topundan uzaklaşıyorlar, uzaklaştıkça daha çok üşüyorlarmış. Sırasıyla Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün’ü ziyaret etmişler. Hiçbirinde yaşayamayacakları anlaşılınca geriye tek bir seçenek kalmış: Dünya’ya geri dönmek. Hayvanlar aralarında tartışmaya başlamışlar. Kimisi yeni bir yaşam alanı aramaya devam edelim diyormuş, kimisi Dünyamıza , yuvamıza dönelim diyormuş. Tartışma uzamış da uzamış. Orta bir yol bulunamamış. O zaman devreye kuş girmiş. O konuştuğu zaman bütün hayvanlar sus pus oluyor, hayran hayran onu dinliyorlarmış. Bilge kuş demiş ki: “Upuzun bir yolculuk yaptık, hepimiz çok yorulduk. Gördünüz ki yaşadığınız yere, Dünya’ya benzeyen başka bir gezegen, bir yıldız ya da uydu yok. Belki başka galaksilerde başka yıldızlar, başka gezegenler olabilir. Ama benim o kadar uzun bir yolculuk yapmaya gücüm kalmadı.“ demiş. “Geriye tek bir seçeneğimiz kaldı. Sizi Dünya’ya geri götüreceğim. Ama merak etmeyin yuvanızı geri almanıza yardım edeceğim.“ Hayvanlar çok sevinmiş. Aslında karşı çıkanlar bile içten içe evlerine dönmeyi çok istiyormuş. Ve tabii en çok da küçük tavşan ve ailesi. Kuş boşlukta süzülmeye başlamış yine. Tüm hayvanlar heyecan içindeymiş. Dünya’ya yaklaştıkça heyecanları artmış da artmış. Sonunda yuvalarına gelmişler. O da ne? O kocaman canavarlar yokmuş artık ama ortalıkta ne ağaç varmış, ne çiçek? Taş taş üstüne bırakmamışlar adeta? Tavşan ailesi harıl harıl yuvalarını aramaya başlamışlar. Ama ne yana baksalar yuvalarının girişini bulamıyorlarmış. Anlamışlar ki artık bir yuvaları yok. Zemin sert taş yığınlarından ibaretmiş. Kuş hayvanları toplamış. Beni dinleyin demiş. Yuvalarınızı arıyorsunuz, kuşlar dallarına kondukları ağaçları, ayılar, tavşanlar, yılanlar inlerini, karıncalar, solucanlar toprak arıyor, arılar kovanlarını... Şimdi bulamayacaksınız aradığınızı evet ama her şeyi yeniden yapmak için geç değil. El ele verirsek yeniden sığınabileceğiniz bir yuvanız, yemyeşil ağaçlarınız, mis kokan çiçekleriniz olabilir.
Hayvanlar ne kadar hayal kırıklığı içinde olsalar da buradan başka bir yerde yaşayamayacaklarını biliyorlarmış. O yüzden el ele vermişler. Önce kalan toprağı su ile buluşturmuşlar. Yolculuğa çıkmadan önce yanlarına aldıkları çiçekleri,Yemişleri dikmişler. Toprak alanı büyütmüşler. Yavaş yavaş çiçekleri büyümüş, yemişler fidan olmuş, fidanlar ağaç olmuş, ağaçlarda yeniden yemişler oluşmuş. Herkes yuvasını yeniden inşa etmiş. Küçük tavşan çok mutluymuş. Ailesiyle birlikte oradan oraya koşuyor, gece olunca yuvasında huzur buluyormuş. Kuş bu süre içinde hep yanlarında olmuş. Bir gün canavarlar yine gelmiş. Fakat kocaman kuşu görünce geldikleri gibi gitmişler bir daha da hayvanları rahatsız etmemişler. Bir sabah tüm hayvanlar uyanmış , gündelik işlerini yaparlarken içlerinden biri kuş nerede diye sormuş. Bir diğeri onu bugün hiç görmedim demiş. Küçük tavşan da kuşa seslenmiş seslenmiş ama cevap veren olmamış. En sonunda bütün hayvanlar kuşu arar olmuşlar. Ama bir türlü onu bulamamışlar. Aniden gökyüzünde bir ışık görmüşler ve sanki bir kanat sesi beraberinde. Anlamışlar kuşun buradaki görevi bitti. Süzüldü yine uzak diyarlara , belki de başka yaşamları kurtarmaya. O an küçük tavşanın gözünden iki damla yaş süzülmüş. Süzülen yaşlar toprağa düşmüş. Yaşların düştüğü yerde minik bir fidan yeşermiş. Fidan büyüyüp kocaman bir ağaç olmuş, dallarına görülmemiş türde bir sürü kuş konmuş. O kuşlar , Dünya’da belki de son kalan bu ormanın yeni koruyucuları olmuş.