Ahmet ve Arkadaşları Okuma Masalı

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken uzak diyarların birinde hayvanlarla konuşabilen Ahmet adında bir çocuk yaşarmış. Ahmet, anne ve babasıyla mutlu bir hayat süren sağlıklı bir çocukmuş.

 

Ne yazık ki Ahmet’in bu mutluluğu çok sürmemiş, annesi o daha küçücük bir çocukken vefat etmiş. Babası da Ahmet’e tek başına bakamadığı için ikinci kez evlenmek zorunda kalmış. Bu evlilikten Ali adında bir kardeşi dünyaya gelmiş. Ali, Ahmet’e pek de benzemeyen çelimsiz bir çocukmuş. Ali’nin annesi bu durumdan çok rahatsızmış. Ahmet’in kendi oğlundan daha gürbüz olduğunu gördükçe Ahmet’i kıskanırmış ve bu yüzden Ahmet’e iyi davranmazmış.

 

Ahmet’in bu zor günlerinde dertleşeceği tek arkadaşı, babasına tarla işlerinde yardım eden Kara Öküz’müş.

 

Günlerden bir gün üvey annesi Ahmet’i bahçedeki kuyuya atmış. Amacı aç susuz bırakarak ona eziyet etmekmiş. Ama üvey annenin beklediği olmamış. Ahmet’in arkadaşı Kara Öküz, ineklerden aldığı sütle kuyudaki Ahmet’in karnını doyurmuş. Üvey annesi Ahmet’i kuyudan çıkardığında onu zayıflamış ve yorgun bir hâlde bulacağını sanıyormuş. Fakat Ahmet süt içtiğinden daha da güzelleşmiş. Bu durumu kuyunun sırrına bağlayan kadın, oğlu Ali’yi de güzelleşsin diye kuyuya atmış, fakat sonuç aynı olmamış. Kuyudaki Ahmet’e yardım edenin Kara Öküz olduğunu anlayınca öküzü öldürmek için bir düzen kurmuş.

 

Kadın bir gün yufka ekmek yapıp yatağının altına koymuş. Kocası eve geldiğinde kadın yatağa uzanır, sağa sola dönermiş. Bu sırada kırılan ekmeklerden çıkan sesin nereden geldiğini soran kocasına, “Nereden gelecek, bu sesler kırılan kemiklerimin sesi!” dermiş. Bunun de sebebinin Kara Öküz’ün uğursuzluğu olduğunu ima eder, öküzün kesilmesini önerirmiş. Sonunda karısının ısrarlarına dayanamayan adam, öküzü kesmeye karar vermiş.

 

Ahmet bu duruma çok üzülmüş. Öküz’ün yanına gitmiş ve “Seni kesecekler, ben sensiz ne yaparım” demiş. Öküz de ona: “Üzülme, beni kesemezler. Şimdi sana söyleyeceklerimi yap ve buralardan gitmeye hazır ol.” diyerek Ahmet’ten dört ayağının altına kül bırakmasını istemiş. Ahmet öküzün dediklerini yapmış. Bu sırada üvey annesi ve babası öküzü kesmek için hazırlanıyorlarmış. Tam öküzü kesecekleri sırada öküz ayaklarını yere vurmaya başlamış. Etrafı büyük bir toz bulutu kaplamış. Ahmet’le öküz de babası ve üvey annesi görmeden oradan kaçmışlar.

 

Az gitmişler uz gitmişler dere tepe düz gitmişler. Evden epeyce uzaklaştıktan sonra bir tarlada durmuşlar. Öküz, Ahmet’e, onu ömrünün sonuna kadar koruyacağına söz vermiş. Tam rahata kavuştuklarını düşündükleri sırada karşılarına üç ayı çıkmış. Bu ayılardan büyük olanı Ahmet’le öküzü yemek için onlara saldırmış. Öküz, Ahmet’e dönerek “Korkma, bunu yenmek kolay olacak.” demiş. Öküz ve ayı kavgaya tutuşmuşlar ve öküz ayıyı yenmiş. Bir hafta sonra ortanca ayı saldırmak için harekete geçmiş. Öküz yine Ahmet’e dönerek “Ahmet’im kork ama çok korkma; biraz zor olsa da yenebilirim.”

Sponsorlu Bağlantılar

demiş. Öküz ve ortanca ayı çetin bir kavgaya tutuşmuşlar, zor da olsa öküz ortanca ayıyı da yenmiş. Aradan bir hafta geçtikten sonra bu sefer küçük ayı harekete geçmiş. Öküz bu kez Ahmet’e dönerek “Bu kez kork Ahmet’im, işimiz çok zor çünkü karşıdaki ayı genç ve çevik.” demiş. Öküz bu seferki kavgayı kaybedeceğini bildiği için kavgaya tutuşmadan önce genç ayıya dönerek; “Seninle bir anlaşma yapalım, ben Ahmet’e ömrünün sonuna kadar bakacağıma söz verdim. Eğer ben kaybedersem ona ömrünün sonuna kadar bakar mısın?” demiş. Genç ayı kavgayı kazanması hâlinde Ahmet’e bakacağına dair öküze söz vermiş. Kavga başlayınca çok geçmeden öküz yenilmiş.

 

Genç ayı öküze verdiği sözü tutmuş ve Ahmet’e bakmak için onu alıp evine götürmüş. Ahmet’e “Ömrünün sonuna kadar burada istediğin gibi yaşa yalnız sakın şuradaki odanın kapısını açıp içeri girme.” demiş. Ahmet odaya girmeyeceğine söz vermiş vermesine, fakat bir gün merakına yenilip ayı yokken kapıyı açmış ve odaya girmiş. Odada iki tane çeşme varmış; çeşmenin birinden altın, birinden de gümüş akıyormuş. Altın akan çeşmeye parmağını tutunca bir de bakmış ki parmağı altın olmuş. Gümüş akan çeşmeye parmağını tutunca da parmağı gümüş olmuş. Tam bu sırada kapının sesini duyunca korkuya kapılmış. Gelen, genç ayıymış. Ahmet, korkuyla evden kaçmış.

 

Ahmet, uzun bir kaçışan sonra bir ninenin evine sığınmak istemiş. Fakat nine kendisinin çok yoksul olduğunu, ona bakamayacağını söylemiş. Ahmet nineye çok yalvarmış: “Senin her işini yaparım, tarlanı sürerim, hayvanlarına bakarım, odunlarını kırarım.” demiş. Nine bu ısrarlara dayanamamış ve Ahmet’i eve almış. Bu sıra da köyün ağası kızlarını evlendirmek için hazırlık yapıyormuş. İlk iki kızını evlendirmiş fakat küçük kızı evlenmek için kimseyi beğenmiyormuş. Küçük kız bütün köyü dolaşmış ve sonunda yaşlı ninenin yanındaki Ahmet’i kendisine eş olarak seçmiş. Ağa aslında kızının böyle yoksul birisiyle evlenmesini istemiyormuş ama kızını kırmamak için durumu kabullenmiş. Ağa, evlenen ilk iki kızı için köşkler yaptırmış. Küçük kızı ve kocası Ahmet içinse küçük bir kulübe yaptırmış sadece.

 

Günler böyle geçip giderken ağa bir süre sonra kör olmuş. Gözlerinin görebilmesi için köyün dışında bulunan güçlü bir kurdun sütü gerekiyormuş. Ağanın bütün adamları ve ilk iki damadı bu kurdun sütünü alabilmek için çok çabalamışlar. Ne var ki hiç kimse hayvana yaklaşamamış. Ahmet ağaya kendisine köşk yaptırmadığı için kırgın da olsa, karısının ısrarına dayanamayarak kurdun sütünü almak için yola çıkmış. Az gitmiş uz gitmiş, güçlü bir kurdun yaşadığı ormana varmış. Kurda başından geçenleri anlatıp onu süt vermeye ikna etmiş. Kurdun verdiği sütü getirip ağaya içirmiş. Ağanın gözleri yeniden görmeye başlamış. Ağa zamanında Ahmet’i fakir olduğu için hor gördüğüne pişman olmuş.

 

Böylece damadının kıymetini geç de olsa anlayıp onlara da bir köşk yaptırmış. Ahmet ve eşi köşkte birlikte ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşamışlar. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.