Bara Billom Hikâyesi-Öyküsü
BARA BİLLOM
Malatya Hekimhan’da insanlar eskiden yazları sadece bahçelerini ekip dikmek ve ürünleri toplamak için değil, serinlemek ve temiz hava almak için Mayıs ayı ortalarında Hekimhan’dan daha yüksekte olan bahçe evlerine taşınırlardı. Çünkü bahçeler geceleri oldukça serin olurdu hatta sabaha karşı hava daha da soğuduğu için insanlar yataklarının içinde büzülürlerdi. Yaz boyunca acil bir ihtiyaçları çıkmadığı sürece alışveriş yapmak için cuma günü hariç Han’a (Hekimhan) inmezlerdi. Çünkü cumaları kasabada pazar kurulur. Bir de, eğer Ramazan ayı yaza gelmiş ise teravih namazı için inerlerdi. Hekimhan halkı özellikle yazın Han Bağlarında ve Kandıl’da otururlardı. O yıllarda sokak lambaları olmadığı için akşam karanlığında teravih namazına gitmek için evlerinden çıkıp yol boyunca diğer yaya veya eşeğe binmiş insanlara katılarak bir teravih konvoyu oluşturulurdu. Teravih namazı bitiminde de aynı şekilde insanlar bu konvoyla Han Bağlarına geri dönerlerdi. O yıllarda kasabanın tek camisi Köprülü Mehmet Paşa Camisiydi ve tüm namazlar bu camide kılınırdı.
Sanırım 1950 veya 1951 yılıydı ve Ramazan ayıydı. Herkes tarafından sevilen ve aynı zamanda çok içki içen çarşı esnafından “Servet” isimli bir adam vardı. Servet, Ramazan ayı olmasına rağmen her zaman olduğu gibi yine içip sarhoş olmuştu. O akşam, üzerine beyaz, uzun bir entari giyip mezarlığa giderek musalla taşının üstündeki salacanın (üstü açık tabut) içine girerek yatmıştı. Bağ ahalisi camiden çıkmış, konvoy halinde evlerine dönüyordu. O vakit çevre yolu olmadığı için Budaklı-Kandıl yolu mezarlığın girişiyle aynı seviyede idi. Kalabalık teravihten çıkmış musalla taşının hizasına geldiğinde salacanın içinden birden beyazlar içinde bir varlık “bara billom” diye bağırarak birçok defa yatıp kalkmaya başladı. Ahali şaşırmıştı. Herkes korkuyla “Hortlak, hortlak var diye bağırıp kaçışmaya başladı. Bazıları orada dona kalmıştı ve ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. O nesil hortlak hikâyeleri ile büyütülmüş bir nesildi. Çocuklar
Sponsorlu Bağlantılar
ocağın etrafına dizilir yaşlıların korkunç cadı, hortlak, cinlerin padişahı, al karısı vb. gibi hikâyelerini dinlerdi. Çocuklar bazen o kadar korkarlardı ki gece tuvalete tek başlarına gidemezlerdi. O zamanlarda hemen herkes hortlaklara, perilere ve cinlere inanıyordu.
Aliseydi, Ahmet dayısı ve arkadaşları yan yana seğirtiyorlardı (Seğirtmek= koşar adımlarla yürümek). Hortlak kısa bir süre sonra salacadan çıkıp koşarak arkalarına düşmüştü. Var gücüyle koşuyordu. Ahmet dayı korkmuyordu veya korkusunu belli etmiyordu. Hızlı yürüyordu ama koşmuyordu (Han deyimiyle carı carı yürümek ya da seğirtmek). Bağ köprüsünü geçmişlerdi ki arkadaşlardan biri olan Doğan, Aliseydi’ye bağırdı:
— Ula oğlum, hortlak üzerimize doğru geliyor, kaçalım haydi.
Konvoydan bazıları çoktan görünmez olmuşlardı. Bağ köprüsünü geçip yokuşa geldiklerinde Ahmet dayı durup Ayetel Kürsi, Nas, Felak Surelerini arka arkaya okuyordu. Aliseydi ve kalabalıktan birkaç kişi onun yanında duruyordu. Ahmet dayının maneviyatına ve gücüne her zaman saygı duyarlardı. Hortlak onlara yetiştiğinde sesinden onun Servet olduğunu anladılar. Servet de Ahmet dayıyı tanıdı. Onlar Servet ile konuşmaya başlayınca oraya buraya saklanmış adamlar da çıktılar. Hep birlikte hem Servet’in entarili haline hem de kendi saflıklarına kahkahalarla gülüyorlardı. Ahmet dayı sordu:
— Oğlum Servet sen ne diye bağırıp insanları korkutuyorsun, senin derdin ne, bu mübarek Ramazan’da içki içilir mi? Servet mahcup bir şekilde cevap verdi:
— Sizi düşman askerleri belledim Ehmet emmi, kusuruma bakmayın, dedi ve Ahmet dayının elini öptü.
Aliseydi yine bir olayın sonunda kahramanlardan biri olmuştu. Servet içkinin verdiği cesaretle peşlerinden koşmuştu ki düşmanları korkutsun. Aslında Servet “bara billom” diye bağırırken o vaktin meşhur İtalyan marka Parabellum tabancayı kastediyormuş. Gerçekte tabancası falan yokmuş. Karanlıkta o kalabalığı bir tabur düşman askeri zannetmiş, kendini savunmak ve askerleri korkutmak için sarhoş kafasıyla güya ateş ediyormuş.
(Bu hikâye merhum Aliseydi PEKTAŞ (Ö. 2005) tarafından aktarılmıştır. Servet, hortlak sanılan kişinin gerçek adı değildir. Merhumun adını hikâyede zikretmek istemedim.)
Yazan: Prof.Dr. Murat KARA