Çiftçi İle Saka Okuma Masalı
Tokat’ın yiğidi çoktur. Sözünden döneni yoktur. Komşusu açken uyuyanın, Tokat’ta yatacak yeri yurdu yoktur. Söylenecek söz çoktur. Lakin çok sözde yalan, çok malda haram çoktur. Bekâr gözüyle avrat alanın, yorgun gözle at alandan farkı yoktur. Zile kalesini alan Sezar’ın ‘’Geldim, gördüm, yendim.’’ sözünü pek bilen yoktur.
Bir çiftçi patateslerini sökmek için tarlasına gitmiş. Kazmayı toprağın bağrına sallamaya başlamış. Kazdığı yerlerden ilaçlık bir patates yumrusu dahi çıkmamış. Akşama kadar tarlanın kazılmadık yerini bırakmamış.
Patates yerine bol bol taş çıkarmış. Yaptığı onca emeğin boşa gitmesine üzülmüş. Kışın evlatlarımı nasıl doyururum diye dertlenmeye başlamış. Çiftçinin üzgün halini gören bir saka:
-Çiftçi kardeş derdin ne? Niçin bu kadar üzgünsün? Derdini söylemeyen derman bulamaz, demiş.
Çiftçi bir yıl boyunca toprağı ektiğini, suladığını, çapaladığını; lakin bir tane bile patates toplayamadığını anlatmış. Başçiftlik’in kışının sert geçtiğini, patates olmadan kışı atlatamayacaklarını anlatmış.
Çitçinin anlattıklarını dikkatle dinleyen saka:
-Üzülmene gerek yok çiftçi kardeş. Ben sana yardım edeceğim, demiş.
Çiftçi, meşe ağacının dalındaki sakaya dönerek:
-Şu küçücük halinle bana nasıl yardım edeceksin?
Saka gülümseyerek:
-‘’Ummadık taş baş yarar’’ diye boşuna söylememişler. Sen benim dediklerimi yap, gerisine karışma, demiş.
Saka, önce tarladan kırk iri taş toplamasını söylemiş. Topladığı kırk iri taşı, at arabasına yüklemesini istemiş. Üstünde kırk iri taş yüklü arabayı Niksar’a götürmesini söylemiş. Niksar’a gidince bana teşekkür edersin demiş.
Çiftçi sakanın söylediklerini harfiyen yerine getirmiş. Önce tarladan kırk iri taş toplamış. Sonra kırk iri taşı at arabasına yüklemiş. Daha sonra da taş yüklü arabayı Niksar’a doğru sürmeye başlamış. Bir yandan da içinden; acaba saka benimle alay mı ediyor diye, geçirmeden edemiyormuş. Çiftçinin yolculuğu kırk gün kırk gece sürmüş. Yolculuğun başında başlayan yağmur kırkıncı gecenin sonuna kadar sürmüş. Ama ne yağmur. Sanki bardaktan boşalırcasına. Taş yüklü at arabası. kırk yerde çamura saplanmış. Çiftçi at arabasını kırk kere boşaltıp, kırk kere yüklemiş. Hanyeri’nden geçerken ihtiyar bir amca:
-Aferin, evlat sana. Kırk bir
Sponsorlu Bağlantılar
kere maşallah. Allah seni nazarlardan esirgesin. Gençliğinde taş taşı, yaşlanınca ye aşı, demiş.
Niksar göründüğünde çiftçinin ayaklarında; ne derman, ne de çarık kalmış. Nalları düşen zavallı atının ayakları da yara bere içinde kalmış.
Adam sakanın dediği gibi Niksar’ın içine kadar gitmiş. Meydanda bir koşturmaca bir koşturmaca. Bir çocuğu durdurmuş. Bu telaşın sebebini sormuş. Çocuk:
-Sultan’ın ordusu sel nedeniyle taşan nehri geçemiyor. Getirdiği erzakları bize ulaştıramıyor. Bu sene tarlalarda ne patates oldu ne de buğday. Sultanımız karşıya geçemese durumumuz çok vahim. Kışı nasıl geçiririz bilemiyorum.
Gerçekten de durum çocuğun anlattığı gibiymiş. Nehrin karşı yakasında Sultan ve ordusu çaresizlik içinde bekliyormuş. Sultan mimarbaşını değiştirse de nehrin üstüne bir türlü köprü kurduramamış.
Sonra çiftçinin aklına at arabasıyla getirdiği taşlar gelmiş. Taş yüklü arabayı nehrin kıyısına getirmiş. Tarladan çıkardığı kırk iri taşı azgın nehrin sularına atmaya başlamış. Kırk iri taş nehrin azgın sularını dindirmiş. Sultan ve erzak taşıyan ordusu güvenli bir şekilde karşıya geçmişler.
Sultan taşları nehre atan adamı çadırına çağırmış. Nehre attığı her taş için bir kese altın bağışlamış. Sultanın yanı başındaki kafesteki sakayı gören adam:
-Sultanım Allah size ve ordumuza zeval vermesin. Ayağınıza taş değdirmesin. Ben bu kırk kese altını kabul edemem. Bu kıtlık zamanında; devletimizin ve ordumuzun bu altınlara benden daha fazla ihtiyacı var. Bu altınlar bana dert olur, demiş.
Adamın sözleri karşısında duygulanan sultan:
Altınları kabul etmemeni anlıyorum; fakat sana bir iyilik yapmadan bu çadırdan çıkarsan külahları değişiriz demiş.
Kafesten çıkan saka:
-Sultanım bu adamın tarlaya ektiği tüm patatesler toprakta çürüdü. Buranın sert iklimine uygun patates verirsek bu çiftçi ve ailesi kışları daha rahat geçirir, demiş.
Sultan omzuna konan sakanın tüylerini okşayarak:
-Demek kaybolduğun günlerde bu adamı buldun. Hem bize, hem de bu adama şifa oldun. Dediğin gibi olsun. Aşçıbaşına söyleyin bu adamın arabasına kırk çuval beyaz patates yükletsin.
Adam tekrar nallattığı atının çektiği kırk çuval beyaz patatesi Başçiftlik’e götürmüş. Karşılaştığı her köylüye de bir çuval patates vermiş.
Teneke sobanın gözünden üç patates çıkardım. Biri; biri bu masalı yazana, biri bu masalı anlatana, birisi de bu masalı dinleyene.
Nilsu