Duru ve Mino Okuma Masalı
Duru, büyükler hep böyle mi, diye düşündü. Beraber keyifle oyun oynarken ansızın sinirlenip kızacak bir şeyler bulabiliyorlardı.
O akşam kreşten dönmüştü. Akşam yemeklerinden çok hoşlanmadığı için abur cubur bir şeyler yemenin yollarını arıyordu. Hep kurallar vardı. Eve gelince sokak kıyafetlerini çıkartmalı, ellerini, yüzünü yıkamalı ve yemeğe oturmalıydı. Annesi bu konuda amma da ısrarcıydı. Duru ise evde pijamalarıyla dolaşmaktan çok hoşlanmıyordu. Aslında annesini de anlamıyor değildi. Bir de kardeşi vardı ve annesinin akşamları yapması gereken çok iş oluyordu. En azından pijamalarını erkenden giyerse annesinin akşam bir de onu giydirmekle uğraşmayacağını ve bu zamanda yine kendisi ve kardeşi için başka bir şeyler yapabileceğini biliyordu.
Neyse ki yarın tatildi ve ailesiyle Eskişehir’e gidip hep birlikte 2 günlük tatilin keyfini çıkaracaklardı. Bak işte yine annesi sesleniyordu ve bu sefer sesi biraz da sinirli geliyordu:
-Duru hala eller yıkanmadı mı; gel artık; yemek hazır.
- Geliyorum anneeeee.
Kardeşi mama sandalyesinde oturmuş yemeğe başlamıştı bile. Annesi ona yemek konusunda hiç kızmıyordu; gerçi o da ne versen yiyordu. Obur bebek, diye düşündü. Ayrıca bu durum kendisinin yemek yerken oyalanmasını daha da göze batar kılıyordu.
Duru kardeşini çok seviyordu ama ara sıra da onu kıskanmaktan kendisini alamıyordu. Kendisi 5 yaşındaydı; kardeşi ise daha 1,5 bile olmamıştı. Annesi ve babası onu sık sık kucaklarında taşıyordu. Gece Duru’dan daha geç uyuyordu. Onu uyutmak için kucaklarında gezdiriyorlardı. Annesine bu düşündüklerini anlattığı zaman annesi ona kendisi için de küçükken aynı şeyleri yaptıklarını anlattı. Oysa artık büyümüştü ve ne mutlu ona ki her şeyi kendi başına yapabiliyordu. Kardeşi de büyüyünce aynı şekilde olacaktı. Annesine inanıyordu; çünkü annesi ona asla yalan söylemezdi ama offff keşke hatırlasaydı o günleri...
Bunları düşünürken dışarıdan bir ses duydu. Hemen odasının camına koştu ve aşağıya baktı. Duru bahçeli bir evde yaşıyordu ve odası ikinci kattaydı. Bahçede o güne kadar görmediği yuvarlak şekilde bir bir (Neydi ki bu?) arabaya benzeyen bir araç gördü. Merakla bahçeye koştu. Annesi yemek hazırladığı için onu fark etmemişti. Bahçeye çıkmasıyla araçtan minik, pembe, şirin bir oyuncak indi. Evet en şirin oyuncaklarına benziyordu. Minik oyuncak gözlerini ona çevirince; eflatun, kocaman, dostça bakan gözlerini gördü.
-Merhaba, ben Mino.
-Merhaba Mino, ben de Duru; ama sen kimsin? Yoksa annemlerin bana aldığı bir oyuncak mı?
-Pek sanmıyorum. Ben oyuncak uçağımla oynuyordum ve yolumu kaybettim. Sonra kendimi burada buldum. Neresi burası?
Duru ne diyeceğini bilemedi; burası onun eviydi. Bir de buranın Ankara adında bir şehir olduğunu biliyordu. Bunları Mino’ya söyledi ama bunlar Mino için bir şey ifade etmedi.
-İstersen gel seni annemle tanıştırayım; hem o çok güzel yemekler yapar ve şu anda da bize kek yapıyordu.
Mino emin olamadı. Annesi ve babası ona yabancılarla konuşmaması gerektiğini söylerdi; ama şu anda başka şansı da yok gibiydi; çünkü burada herkes yabancıydı. Duru’nun teklifini kabul etti ve beraber mutfağa gittiler. Annesi mutfakta yoktu; yukarı çıkmış olmalıydı. Kardeşi mama sandalyesinde oturmuş yeni oyuncağıyla oynuyordu.
-Ata , bak bu Mino.
Ata henüz 1,5 yaşındaydı. Gördüğü her şey onun için yeni olduğu için çok da şaşırmadı; ama kendisi gibi minik biriyle tanıştığına sevindiği her halinden belliydi. Mino da onu çok sevmişti. Kendisinden biraz daha büyüktü ama olsun çok tatlıydı. Mino Ata’nın Duru’nun kardeşi olduğunu öğrenince içinde bir üzüntü hissetti. O anda kendi kardeşini çok özlediğini fark etti. Bu duygu beraberinde evine, anne ve babasına özlemini de hatırlattı.
-Ne oldu Mino?
-Biliyor musun, benim de kardeşim var; ama şu anda çok uzakta olmalı. Onu çok özledim. Bazen kızıyorum ona; annemle babam hep onunla ilgileniyor gibi geliyor. Sanki artık beni daha az seviyorlar gibi. Sen seviyor musun onu?
-Çok seviyorum. Gerçi benden geç uyuyor; kreşe gitmiyor. Annemle babamın kucağında dolaşıyor. Annem küçükken benim de böyle olduğumu, herkesin böyle olduğunu söylüyor.
-Evet evet benim annem de öyle diyor.
Bir süre sessizlik oldu. Sonra Duru:
-Peki ne olacak şimdi, diye sordu.
-Annemler çok merak etmiştir; dedi Mino.
Duru’nun annesinin ayak seslerini duyduklarında Mino içinde bir korku hissetti ve mutfakta saklandı. Duru’nun annesi mutfağa girdi ve kek hazır; hadi bakalım al tabağını gel, dedi. Ata parmağıyla Mino’nun saklandığı yeri işaret ederek bir şeyler söylüyordu; ama çok küçük olduğu ve konuşmayı bilmediği için anne hiç bir şey anlamadı. Ata bir süre ‘Mi, Mi’ diye bağırarak işaret etmeye devam etti. Şu anda Duru’nun en korktuğu şey annesinin onu mama sandalyesinden indirmesiydi; çünkü böyle bir durumda hemen Mino’nun yanına gideceğini biliyordu. Neyse ki bu olmadı. Dahası annesi bir süre sonra Ata’nın üzerini değiştirmek için onu salona götürdü. İşte tam bu sırada Duru, yeni arkadaşını yanına alıp odasına çıktı.
Duru’nun Mino ile arkadaşlığı çok keyifliydi. Arada anlaşmazlığa düştükleri oluyordu ama konuşup çözüyorlardı. Birbirlerini kıskanmıyor, kavga etmiyorlardı. Sabahları Duru yine kreşe gidiyordu. Bu zamanlarda Mino evde saklanarak yaşıyordu. Ata ile oynuyordu.
Bir gün Duru yine kreşe gitmişti ve bakıcısı Serpil Teyze Ata’yı uyutmuştu. Mino Duru’nun odasında onun oyuncaklarıyla oynuyordu ki Ata’nın sesini duydu. Bir süre bekledi ama bakıcı
Sponsorlu Bağlantılar
gelmedi. Herhalde bahçedeydi ve duymuyordu. Mino hemen Ata’nın yanına gitti. Beraber çok eğleniyorlardı; ancak bir anda bakıcının ayak seslerini duydu ve seslerin gelmesiyle bakıcının Ata’nın odasına girmesi bir oldu. Mino’nun saklanabilecek zamanı yoktu. Olduğu yerde dondu kaldı. Aklına Duru ile ilk karşılaştıkları gün geldi. Duru ona bir oyuncak olup olmadığını sormuştu. Evet işte o da bir oyuncak gibi hareketsiz durdu. Böylece bakıcı kendisini fark etmeyecekti. Ancak tam da öyle olmadı. Serpil Teyze onu görünce şaşırdı. Daha önce bu oyuncağı evde hiç görmemişti. masalsitesi.com Ata’yı kucağına alınca Ata ısrarla Mino’yu işaret etti ve Serpil Teyze de Mino’yu da aldı ve hep birlikte mutfağa indiler. Mino hala hareketsiz duruyordu; ancak Ata onu ısırıyor; öpüyor; onunla kendince oynuyordu. Mino zor durumdaydı. Tam kaçmayı düşünüyordu ki kapı çaldı. Neyse ki gelen Duru’ydu. Duru Mino’yu mutfakta hareketsiz görünce hemen Serpil Teyze’ye baktı.
-Yeni oyuncak almışsınız, Durucuğum.
-Evet, Serpil Teyze. Ben onu odama çıkarayım.
Bu seferlik kimse bir şey fark etmeden durumu çözmüşlerdi. Duru, büyüklerin öğrenmesini istemiyordu. Onu evine göndereceklerinden korkuyordu; çünkü onu çok seviyordu. Fakat bir süre sonra Mino’nun üzgün olduğunu gördü. Annesini, babasını ve en önemlisi kardeşini çok özlüyordu. O akşam büyükler yattıktan sonra Duru’nun yatağının üzerinde oturup bu konuda sohbet ettiler.
Mino:
- Seni çok seviyorum Duru; ama benim bir evim var. Ailemi çok özledim. Sanırım benim için ailenden yardım istesek iyi olacak. Hem zaten babam bana, bizden sakın bir şey saklama, her şeyi konuşalım. Konuşarak çözülemeyecek sorun yok, derdi. Aileni de tanıyor sayılırım artık, bana zarar vermeyeceklerini düşünüyorum.
Duru:
-Haklısın aslında, sanırım ne kadar eğlence olursa olsun insan sevdiklerinden uzakta mutlu olamaz. Bu annesi olabilir babası, kardeşi ya da büyükannesi, büyükbabası yani kendisini yetiştiren herhangi biri.
Ertesi sabah ilk iş Duru’nun annesiyle konuşacaklardı. Duru yatağına yattı; Mino da onun için beraberce hazırladıkları Duru’nun yatağının altındaki kendi yatağına.
Gece saat iki civarıydı. Önce Mino uyandı; kendi aracının sesine benzer bir ses duymuştu. Ses dışarıdan geliyordu. Hemen pencereye koştu. Gözlerine inanamıyordu. Ailesi aşağıdaydı. Hemen Duru’yu uyandırdı ve beraber bahçeye koştular. Annesi onu görünce göz yaşlarını tutamadı. Mino da annesinin kucağına zıpladı. Hemen kardeşini sordu. Ahh evet işte o da gelmişti. Mino’yu görünce aynı onun annesinin kucağına zıpladığı gibi kardeşi de Mino’nun kucağına zıpladı.
Evet ayrılma vakti gelmişti. Duru bunun bu kadar çabuk olacağını beklemiyordu. Biraz üzgündü. Mino ailesinden dostuyla vedalaşmak için bir kaç dakika istedi.
Mino:
- Duru sen çok iyi bir dostsun. Beni koruyup kolladın. Benimle odanı, oyuncaklarını paylaştın. Çok garip belki ama seni hiç kıskanmadım. Bilirsin çocuklar bazen birbirlerini kıskanır.
Duru:
- Evet ben de seni hiç kıskanmadım ve hiç kavga etmedik. Arada anlaşamadığımız şeyler oldu; ama konuşarak sorunlarımızı da çözdük.
Mino:
- Aslında ben bunun nasıl böyle olduğunu biliyorum.
Duru:
- Nasıl?
Mino:
- Çocuklar birbirleriyle hep yarışırlar ama biz birbirimizden çok farklıydık. Ben pembeyim mesela, sana göre miniğim, görüntüm de farkı. Bizim birbirimizle yarışmayı düşünmemizi gerektirecek ortak noktamız yok.
Duru:
- Biliyor musun, ne düşünüyorum? Seninle benim kadar belirgin olmasa da aslında herkes birbirinden farklı değil mi? Bazı arkadaşlarımın saçları çok güzel bazıları çok güzel bale yapıyor bazıları müzikte çok iyi.
Mino:
- Evet, o zaman aslında hiç kimse bir başkasıyla yarışmamalı değil mi? Herkesin yetenekleri ve görünüşü farklı. Herkes kendisinin en iyi olduğu şeyi aramalı ve bu neyse onda başarılı olmaya çalışmalı.
Duru:
- Bir de kardeşler var tabii. En çok kıskandığımız ve yarıştığımız. Mesela ben anne babamın ilgisi konusunda kardeşimle yarışıyorum.
Mino:
- Anne babaların kalplerinde hepimiz için eşit yer var aslında, değil mi? Şu anda kardeşimize bize gösterdiklerinden farklı ilgi gösteriyorlar; çünkü onlar küçük. Bize de biz o yaşlardayken aynı şekilde davranıyorlardı.
Duru:
- Kesinlikle evet. Seninle zaman geçirmek bana çok şey öğretti Mino. İstediğin zaman gel; ama bu sefer ailenden izinli.
Duru’nun bu söylediklerine ikisi de kıkırdayarak güldü. Mino’nun babası Mino’nun aracını kendi aracının içerisine taşıdı. Mino, kardeşini kucağına alıp araçlarına bindi. Kardeşiyle birlikte Duru’ya el sallayarak uzaklaştılar.
Duru, Mino ile olduğu süre içerisinde çok şey öğrenmişti. Bir kez daha sevdiklerinin ne kadar önemli olduğunu görmüştü. Artık kimseyle yarışamayacak, kendi yeteneklerini arayacaktı ve artık ailesinin kardeşini ve kendisini aynı şekilde sevdiğine emindi. Annesi bazen kızabiliyordu ama artık ona da anlayış gösterecekti. Ne de olsa annenin görevi de zordu. Herkesi çok ve eşit seviyor ve herkesle aynı şekilde ilgileniyordu. Bu durum onu arada yoruyordu.
Merdivenlerden yukarı koştu ve bir zıplamada kardeşinin yatağına girdi. Kardeşini öptü ve ona sarılarak çok huzurlu bir uyku uyudu. Sabah kardeşinin onu öpmeye çalışırken yanağında bıraktığı ıslaklıkla uyandı. Böyle uyanmak çok güzeldi. Gökyüzüne bakıp gülümsedi. Dostunun da o anda aynı şeyi yaptığına emindi.
BİNGÜL BAHAR ÖZBEK GÖNENÇ