Eskici Murat Okuma Masalı
Bir varmış, bir yokmuş. Bir ülkenin adaletsiz bir padişahı ile Murat adlı bir eskici varmış. Padişah, zevk içinde gününü gün ederken, Murat da eskicilik yaparak geçimini sağlıyormuş.
Günlerden bir gün padişah, kıyafet değiştirip şehri dolaşmaya çıkmış. Şehrin tenha yerlerinde dolaşırken, bir evden kahkaha ses-leri duymuş. "Allah Allah! Benim ülkemde böyle yüksek sesle gülen kim ola ki?" diye düşünüp evin kapısını çalmış.
Ev sahibi: "Kim o?" diye seslenmiş.
Padişah: "Ben garip bir yolcuyum. Yiyecek ekmeğim, yatacak yerim yok. Beni bir gece misafir eder misiniz?" diye sormuş.
Ev sahibi güler yüzle kapıyı açıp: "Ne demek efendim. Bir misafirim vardı, olsun iki." deyip, padişahı içeri buyur etmiş.
Yabancıyı en güzel şekilde ağırlamış. Yemişler, içmişler, hoş sohbetler yapmışlar. Vakit epeyce ilerleyip yatacakları sırada, padişah: "Senin misafirperverliğin, tatlı dilin benim çok hoşuma gitti. Sen ne iş yaparsın, ne ile geçinirsin?" diye sormuş eskiciye.
"Bana Eskici Murat derler efendim. Akşama kadar eskicilikle uğraşır, üç beş kuruş evime getiririm. Bulduğuma şükreder, konu komşuyla yer içerim." demiş eskici Murat.
Sabah olunca birlikte kahvaltı yapmışlar. Padişah, izin isteyip evden ayrılmış. Eskici Murat padişahı uğurlarken;
"Dostum, bu eve kendi evinmiş gibi gelebilirsin. Akşama yine gel, birlikte yer içeriz." demiş.
Padişah, saraya gelir gelmez: "Ey ahali! Bu günden sonra bu şehirde eskicilik yapmak yasaktır. Kim emre uymazsa, başı gövde-sinden ayrılacaktır!" diye bir ferman yazıp tellallara vermiş.
Akşam olunca padişah yine kıyafet değiştirip, eskicinin evine gitmiş. Daha sokağın başına gelir gelmez, neşeli sesler kulağına gelmeye başlamış. Padişah hayret ede ede Murat'ın evinin kapısını çalınış. Eskici Murat, güler yüzle evinin kapısını açmış.
"Ooo efendim! Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz." diyerek onu içeriye buyur etmiş. Bu sefer sofra, dün akşamkinden daha da zenginmiş. Diğer misafirlerle beraber yemişler içmişler. Bu arada padişah Murat'ın kulağına usulca eğilip sormuş:
"Herhalde bugün eskicilikten çok para kazanmışsın?"
Eskici Murat: "Maalesef efendim. Bizim zalim padişah benim helal mesleğimi yapmama engel oldu."
Padişah daha da hayret ederek: "Peki, bu misafirler için yaptığın masrafları nereden karşıladın?" diye sormuş.
"Padişahın fermanını duyunca, işimi bıraktım ama tembel tembel oturmadım. Elime bir süpürge aldım, evlerin, dükkânların önünü süpürdün. İyi kötü birkaç kuruş ekmek parası evime getirebildim. Misafirim ne kadar çok olursa, bereketi o kadar fazla olur diye konu komşuyu yemeğe çağırdım." demiş.
Eskici Murat'ın sözlerini duyan padişah, sinirden sabahı zor etmiş. Sabah olur olmaz. ev sahibiyle vedalaşıp, doğruca sarayına gitmiş. "Ey ahali! Bu günden sonra, şehirde süpürgecilik yapmak yasaktır!" diye bir ferman yayınlamış.
Akşam olunca; "Bakalım bu akşam Eskici Murat ne yapıyor?" diye düşünerek yola çıkmış. Ama daha mahallenin başına gelme-den Murat'ın evinden neşeli sesler duyulmaya başlamış.
Padişah, sinirinden küplere binmiş. Adımlarını daha da hızlandırıp hemen evin kapısını çalmaya başlamış.
Eskici Murat, yine her zaman olduğu gibi güler yüzle misafirini karşılayıp içeri buyur etmiş. Birçok misafirle birlikte yemişler içmişler, hoş sohbet edip eğlenmişler.
Padişah, Murat'ın kulağına eğilerek: "Bakıyorum da bu gün süpürgecilik işinden çok para kazanmışsın." diye fısıldamış.
Eskici Murat: "Ne gezer ağam. Padişah galiba bana düşman, ne iş yapsam bir gün sonra yasaklıyor. Sanki benim evime gelen misafirlerin gelmesini istemiyor. Ama bilmediği bir şey var ki, ekmeğini zorlukla kazanan insan, padişahın zulmünden korkmaz. Ben sabah süpürgeciliğe gittiğim sırada fermanı duydum. Hemen bir zaptiye elbisesi giydim ve şehri gezerek kanuna uymayanları
Sponsorlu Bağlantılar
cezalandırdım. Böylece her zamankinden daha çok kazandım." demiş.
Padişah; "Şu Eskici Murat'la nasıl baş edeceğim?" diye düşüne düşüne sabahı zor etmiş.
Sabah olunca Eskici Murat, misafirini uğurlamış ve zaptiye elbisesini giyip şehre işe çıkmış.
Padişah da saraya geldikten sonra, adamlarının ikisini tüccar kılığına sokup Murat'ın teftiş yaptığı yere göndermiş. Tüccar kılığın-daki adamlar, Murat'ı görünce mahsustan münakaşaya başlamış.
Münakaşayı duyan Eskici Murat, hemen iki tüccarın yanına gelmiş: "Hayrola ağalar. Bu gürültü nedir? Milleti neden rahatsız ediyorsunuz?" diye duruma müdahale etmiş.
Tüccarın biri: "Bu adam bana borcunu vermiyor." demiş. Diğeri: "Hayır! Asıl o bana borcunu vermiyor." diye tartışmayı sürdürmüş. Eskici Murat da onları kollarından tuttuğu gibi karakola doğru götürmeye başlamış. Karakola yaklaştıklarında iki tüccar kimliklerini açıklamışlar ve onu padişahın huzuruna çıkarmışlar. Padişah:
"Senin suçun çok büyük! Fakat şehrin huzurunu sağlamaya yardımcı olduğun için seni affediyorum. Bu günden itibaren sarayımda memur olarak çalışacaksın." demiş.
Eskici Murat, padişahın dediklerine boyun eğmiş. Ona bir memur elbisesi giydirmişler. Beline gümüş bir kemer bağlayıp, bir de kılıç vermişler. Eskici Murat, akşama kadar sarayın içinde dolaşıp durmuş. Akşam olunca, sultandan izin isteyip evine gitmiş.
Murat gittikten sonra padişah hemen elbiselerini değiştirip, eskicinin evine doğru yola çıkmış. Eve geldiğinde ise gördükleri karşısında nerede ise küçük dilini yutacakmış. Eskiciye, misafirin biri gidip, biri geliyormuş. Neşe ve muhabbet sesleriyle ortalık inliyormuş.
Padişah, hemen evin kapısını çalmış. Murat, eski misafirini yine güler yüzle karşılayıp içeri buyur etmiş. Bir müddet sonra padişah: "Bakıyorum da bugün epey ceza kesmişsin." demiş.
"Hayır! Aksine hiç ceza kesmedim." demiş Eskici Murat. Padişah: "Peki, bunca masrafı nereden karşıladın?" diye sormuş. Eskici Murat: “Bu günkü masrafları padişahım karşıladı." demiş.
"Nasıl yani?" diye sormuş padişah merakla.
Eskici Murat: "Padişahın adamları beni tutup saraya götürdüler. Padişah da beni memur yaptı ve akşama kadar sarayda tuttu. Eve boş gitmek olmaz. Ben de bana verilen kılıcı sattım ve parasıyla misafirlerime ikramda bulundum." demiş.
"Ama yarın kılıçsız nasıl çıkacaksın padişahın yanma?" diye sormuş padişah.
"Ondan kolay ne var dostum. Yerine tahtadan bir kılıç yaptırırım, olur biter." demiş Eskici Murat.
Padişah yine; "Eskici Murat'ı nasıl zor durumda bırakırım?" diye sabahı zor etmiş. Sabah olunca ev sahibiyle vedalaşıp saraya gitmiş.
Murat saraya geldiğinde, kadı önünde birçok mahkûmun bekleştiğini görmüş. Biraz sonra mahkûmların yanına padişah çıkagelmiş. Vezirine:
"Katillerin hepsini getirdiniz mi?" diye sormuş. Sonra: "Peki saray memuru nerelerde?" demiş öylesine.
Eskici Murat: "Buradayım padişahım." demiş.
Padişah, Murat'a dönüp: "Şu gördüğün insanların hepsi katildir. Bunların boynunu vurmak vaciptir. Hemen şu yanındaki mahkûmun kellesini alıver" diye emretmiş.
Eskici Murat kılıcının kabzasından tutmuş: "Ey mahkum! Şimdi senin boynunu vuracağım. Şayet suçluysan kellen gövdenden ayrılacak; yok değilsen kılıcım ikiye parçalanacak" deyip, tahta kılıcını mahkumun boynuna vurmuş. Tahta kılıç hemen ikiye parçalanıvermiş.
Eskici Murat padişaha dönüp: "Sultanım, adam suçlu değilmiş. Eğer suçlu olsaydı kılıcım böyle tahtaya dönmezdi" demiş.
Padişah, Eskici Murat'ın zekasına ve cesaretine hayran kalmış. Onunla baş edemeyeceğini anlayınca;
"Bundan böyle ben senin dostunum. Git istediğin yerde, istediğin işi yap." demiş.
(Azeri Masalı)
Ne kadar çok çalışırsan, o kadar mesut olursun.
Charles Dicken