Pembe Kız Masalı

Pembe Kız

Vaktiyle, fakir bir çiftçi varmış.
 Çiftçinin, iki çocuğundan biri kız, diğeri erkekmiş. Kız olanın adı Pembe, erkeğin adı ise Beyaz imiş.
 Çiftçi, öleceğine yakın, pek sevdiği kızı ile oğlunu yanına çağırmış:
 - Aranızda miras kavgası çıkmaması için elimde ne varsa aranızda eşit olarak paylaştırmak istiyorum, demiş.
 Sonra da dediğini yapmaya başlamış:
 - Anneniz, çeyiz olarak iki iskemleyle bir ot minderi getirmişti. İşte bunlar...
 Bir de tavuğumuz var, demiş.
 Çiftçi, çocuklarına, saksı içindeki karanfille bir gümüş yüzüğü göstermiş.
 Sonra, Pembe ile Beyaz’a dönmüş:
 Bir zamanlar kulübemizde birkaç gün kalan zengin bir kadın vermişti bunları, demiş.
 Zengin konuk, ayrılırken çiftçiye:
 - Kardeşim... Bunları sana hediyem olsun. Karanfilleri susuz bırakma! Yüzüğe de sahip ol!
 Kızın son derece güzel olacak. Adı Pembe olsun. Fakirliğine üzülmesin! Ona karanfille bu gümüş yüzüğü verirsin, demişti.
 Hasta çiftçi, kızına:
 - Bunlar senin Pembe. Kalan şeyler de kardeşine aittir, demiş.
 Çocuklar bu bölüşmeden memnun görünmüşler. Baba, gönül rahatlığıyla, gözlerini dünyaya kapamış.
 İki kardeş, babalarının arkasından ağlamışlar.
 Miraslarını kavgasızca paylaşmışlar.
 Pembe kız, kardeşinin kendini sevdiğini sanıyormuş. Bu yüzden, iskemlelerden birini alıp oturmak istemiş.
 Beyaz, iskemleyi kardeşinin elinden kapmış.
 Kaba bir sesle:
 - Senin burada karanfille yüzükten başka bir şeyin yok. İskemlelerime ilişme, demiş.
 Yemek zamanı gelince, Beyaz, tavuğun yumurtladığı yumurtayı yemiş. Pembe’nin önüne yumurtanın kabuğunu fırlatmış:
 - Bu da senin payına düşen, demiş.
 Kızcağız ağlayarak odasına çekilmiş.
 Pembe kızın odası çiçeğinin güzel kokusuyla doluymuş.
 Pembe, saksıya yaklaşarak:
 - Güzel çiçek!.. Rengine, kokuna hayran oldum. Kendim aç kalsam da sana bakacağım. Seni susuz bırakmayacağım, demiş.
 İyi kalpli kız, tası eline almış. Ay ışığında dereye koşmuş. Dere, oldukça uzakmış.
 Hızlı hızlı yürüyen Pembe yorulmuş. Yolun kenarına oturmuş.
 Az sonra, o tarafa doğru bir kadın gelmiş.
 Kadının yürüyüşü, onun asil ve zengin bir aileden olduğunu gösteriyormuş.
 Kadın, derenin kenarına gelince durmuş.
Uşak, hanımının altına, altın bir koltuk getirmiş. Sonra, çabucak bir sofra kurmuş.
 Pembe, bir köşeye sinmiş. Olanları seyretmeğe başlamış.
 Güzel kadın, uşağına:
 - Az ötede, bir çoban kızı görüyorum. Çağır onu! Yanıma gelsin, demiş.
 Pembe, sindiği yerden kalkmış. Kadının yanına varmış. Önünde eğilmiş.
 Elini öpmüş.
 Kadın:
 - Burada tek başına ne yapıyorsun yavrum? Hırsızlardan korkmuyor musun, demiş.
 Pembe:
 - Neden korkayım? Üstümdeki şu yamalı elbiseden başka bir şeyim yok ki, demiş.
 Kadın gülümsemiş:
 - Demek zengin değilsin, demiş.
 Pembe:
 - Öyle fakirim ki, babam ölürken bana bir saksı karanfille, bir gümüş yüzükten başka bir şey bırakmadı, demiş.
 Kadın, Pembe’nin yemek yiyip yemediğini sormuş.
 Pembe:
 - Ağabeyim, yalnız başına her şeyi yedi, demiş.
 Kadın, bunu duyunca, uşağına kızın doyurulmasını emretmiş.
 Sonra, Pembe’nin geç vakitte dereye niçin geldiğini öğrenmek istemiş.
 Genç Pembe:
 - Karanfillerimi sulamak için su almağa geldim, diye cevap vermiş.
 Bunu söyledikten sonra, yanında duran tasa bakmış. Bir de ne görsün? Tuttuğu tas bakır değilmiş artık.
 Som altına dönüşmüşmüş. Tasın üstünde iri elmaslar, içinde de tatlı ve hoş kokulu bir su varmış.
 Pembe:
 - Bu tas benim değil, demiş.
 Tası yere koymak istemiş.
 Kadın, Pembe’ye:
 - Bunu sana veriyorum. Çiçeğini bu suyla sularsın. Bundan sonra, orman perisinin dostun olduğunu da unutma, demiş.
 Bu sözleri duyan Pembe, orman kadın sultanının ellerine kapanmış:
 - Sultanım, ne olur mirasımın yarısı olan karanfili kabul edin! Kıymetli çiçeğim sizdeyken herhalde daha iyi bakılır, demiş.
 Peri razı olmuş, Pembe, eve çiçeğini getirmeğe koşmuş.
 Bir süre sonra eve ulaşan Pembe, saksıyı odasında bulamamış.
 Beyaz, onun yokluğundan faydalanarak karanfili aşırmış, yerine bir lahana bırakmışmış.
 Lahanayı gören Pembe’nin gözlerinden yaşlar boşanmış. Tekrar derenin yanına koşmuş.
 Orman perisine:
 - Beyaz, karanfilimi çalmış. Elimde bu yüzükten başka bir şeyim kalmadı. Yalvarırım hediye olarak onu kabul edin, demiş.
 Peri, gümüş yüzüğü

Sponsorlu Bağlantılar

almış, parmağına geçirmiş. Sonra kalkıp ormanına gitmiş.
 Pembe, eve dönünce koca lahanayı pencereden dışarı fırlatmış.
 Lahananın düştüğü yerden:
 - Aman!.. Anneciğim öldüm, diye bir bağırış duymuş.
 Ertesi sabah Pembe, dışarıda karanfil saksısını ararken ayağı o lahanaya takılmış.
 Kız, lahanaya öfkeyle bir tekme atmış:
 - Madem ki konuşabiliyorsun, odamda ne işin vardı? Söyle bakayım, demiş.
 Lahana:
 - Kendim gelmedim ki senin odana. Beni, tekrar arkadaşlarımın yanına götür! Eğer dediğimi yaparsan, sana karanfilin nerede olduğunu söylerim, cevabını vermiş.
 Pembe:
 - Peki! Nerede karanfil saksım, demiş.
 Lahana:
 - Kardeşin Beyaz, onu minderin altına sakladı, demiş.
 Pembe, lahanayı eski yerine götürüp, dikmiş. Pembe’nin aklına Beyaz’dan öc almak gelmiş.
 Hemen, Beyaz’ın tavuğunun yanına koşmuş:
 - Beyaz’ın bana yaptıklarının öcünü senden alacağım, demiş.
 Tavuk yalvarmağa başlamış:
 - Yapma güzel kız! Öldürme beni! İstersen sana önemli şeyler anlatırım, demiş.
 Pembe onu bırakmış. Tavuk da şunları anlatmış:
 - Sen, ölen çiftçinin kızı değilsin. Bir padişah kızısın. Annenin senden önce altı kızı olmuş.
 Padişah baban, annene, bir kızı daha olursa onu öldüreceğini söylemiş. Annenin ablası bir periymiş.
 O sıralar onun da bir erkek çocuğu olmuşmuş. Peri oğlunu, kardeşinin kızı ile değiştirmek istemiş. Ama biraz geç kalmış.
 Annen, sen doğduğun gece, bu çiftçinin kulübesine kaçmış, demiş.
 Pembe, duyduklarına inanamıyormuş.
 Tavuk içini çekmiş:
 - Ben de bu evin hanımı, yani çiftçinin karısıydım. Annen, seni bana emanet etti. Bir süre sonra da öldü.
 Beyaz ile beraber seni ben büyüttüm. Sana sütannelik yaptım, demiş.
 Pembe tavuğa acımış:
 - Senin başına bu hal nasıl geldi, demiş.
 Tavuk:
 - Geveze bir kadın olmam yüzünden.
 Bunu da anlatayım sana: Bir gün, güzel ve süslü bir kadın geldi çiftliğimize. Benim de çenem durmadı. Sana ve annene ait her şeyi olduğu gibi anlattım ona.
 Güzel kadın, parmağıyla bana dokundu. O anda tavuk oldum.
 Kocam eve dönünce beni her yerde aradı durdu.
 Bulamayınca, dereye düşüp boğulduğumu, veyahut tilki tarafından parçalandığımı sandı.
 Beni tavuk şekline sokan güzel kadın, çiftliğimize bir kere daha uğradı. Sana Pembe ismi takılmasını söyledi.
 Kocama da karanfille gümüş yüzüğü hediye etti. Güzel kadın, çiftlikten ayrılırken saray muhafızları geldiler.
 Meğerse, padişah baban hala seni arıyormuş...
 Peri teyzen, muhafızları lahana şekline soktu, demiş.
 Pembe, karanfil saksısını aramağa gitmiş. Beyaz’ın odasına girer girmez, üzerine bir sürü fare atılmış.
pembeliköşk
 Kızcağız, bunlardan kurtulmak için elinde tuttuğu altın tasın içindeki suyu serpmiş. Hayvanlar kaçışmışlar.
 Pembe çiçeğini minderin altından çıkarmış. Odadan çıkarken Beyaz ile karşılaşmış.
 Beyaz, fena halde kızgınmış. Elini kaldırıp Pembe’ye vurmak istemiş.
 Birdenbire, nereden çıktığı belli olmayan orman perisi, ikisinin arasında durmuş:
 - Ağabeyini fena huyları için cezalandırayım mı Pembe, demiş.
 İyi kalpli Pembe, bunu istememiş.
 Orman perisi, onu öpmüş.
 - Zaten bu çocukla hiçbir akrabalığın yok. Sen bir ecesin, demiş.
 O sırada, içeriye bir genç erkek girmiş.
 Peri, bir elinden onu, bir elinden Pembe’yi tutmuş:
 - Tavuk sütannenin anlattığı hikâyenin eksik kalan tarafını ben tamamlayayım. Kardeşimle çocuklarımızı değiştirmek için oğlumu getirdiğimde geç kalmıştım.
Kavgalı olduğum bir peri beni takip etmiş. Bir fırsatını buldu.
Oğlumu karanfil şekline soktu.
 Ben de bir arada olmanız için, çiçeği bir saksıya koydum. Çiftçi babaya emanet ettim.
 Sana verdiğim suyla saksıyı sulaman, onun üzerindeki büyüyü kaldırdı. İşte bu delikanlı karanfil çiçeğinin ta kendisidir, demiş.
 Orman perisi, Pembe’yi sarayına götürmeden önce, sihirli değneğiyle tavukla lahanalara dokunmuş. Onları yeniden insan şekline sokmuş.
 Pembe, kendisine fenalık yapanların bile iyiliğini istemiş.
 Teyzesine, Beyaz’ın kusurunu affetmesini ve ona da bir iyilik yapmasını istemiş.
 Orman perisi, yeğeninin iyi yüreğine göre hareket etmiş.
 Beyaz’ın kulübesini bir saray, ufacık bahçeyi de kocaman bir çiftlik haline getirmiş.
 Beyaz’ın eski halini unutmaması için, sarayın zengin eşyaları arasında iki kırık iskemleyle minderi bırakmış.