Büyülü Muhabbet Çiçeği Okuma Masalı

Bir varmış bir yokmuş. Denizlerde kum, derelerde çakıl çokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içine vaktiyle bir padişah ve üç oğlu varmış. Padişah da insan, günün birinde hastalanıp yatağa düşmüş. Durumu günden güne kötüye gittiğinden oğullarını çağırıp onlara vasiyetini açıklamış:

- Ben ölünce en büyüğünüz padişah olsun. Bir felâkete, bir sıkıntıya rastlarsa ava gitsin. Yolun üçe ayrıldığı yere geldiği zaman sağdakine sapsın; soldakine veya ortadakine sakın gitmesin.

 

Birkaç gün sonra padişah ölmüş ve büyük oğlan babasının yerine geçmiş. Aradan epey zaman geçmiş. Bir gün düşmanları yeni padişaha kötülük etmek istemişler. Bu güç durumda padişah, babasının dediği gibi ava gitmek için hazırlanmış. Bir ata binmiş, vezirlerinden birini de yanına alarak yola çıkmış.

Gide gide nihayet yolun üçe ayrıldığı bir noktaya gelmişler. Padişah babasının niçin yalnız sağdaki yolu tavsiye ettiğini merak etmiş:

Kim bilir, orada ne vardır?” diye düşünerek soldaki yola sapmak istemiş. Vezir bu yolun tehlikeli olabileceğini, kendisini felakete atmaması gerektiğini söylemişse de kulak asmamış ve babasının yasakladığı soldaki yola yürümüş.

 

Giderken sarı bir muhabbet çiçeği gözüne ilişmiş. Oralarda zaten başka bir çiçek de yokmuş. Çok hoşuna gittiği için eğilip koparmak istemiş. Fakat ona yaklaştığı zaman, çiçek birden bire kımıldanmış ve uzaklaşmaya başlamış. Padişah gözlerine inanamamış, arkasından gitmiş. Çiçek yine uzaklaşmış ve padişah koparmak için bir türlü ona yetişememiş. En sonunda çiçek bir mağaranın önüne gelmiş.

 

Bu mağaranın önünde içi pilav dolu bir kazan varmış. Karnı çok acıkmış olduğundan padişah, biraz pilav yemek için atından inmiş. Kaşığı kazana daldırmak üzereyken mağaradan bir dev çıkıp gelmiş. Demiş ki;

- İnsanoğlu, öyle yağma yok. Önce bir güreşelim; pilavı sonra yersin! Demiş. Padişah ne yapsın, devin üzerine atılmış. Boğuşmaya başlamışlar. Dev, padişahtan hem çok iri hem de çok güçlüymüş. Padişahı yenmiş esir almış. Zavallı padişahın atı da orada sahibinin yanında otluyormuş.

 

Bu sırada vezir beklemekten usanarak saraya dönmüş. Birkaç hafta bekledikten sonra ortanca şehzade tahta çıkmış.

O da dertli bir zamanında ava gitmek istemiş. Vezirini yanına almış, yola çıkmışlar ve bir gün yolun üçe ayrıldığı yere gelmişler. Soldaki yolun yasak olduğunu bildiği halde, o da ağabeyini bulmak ümidiyle bu yola sapmış. Gide gide o sarı muhabbet çiçeğinin bulunduğu yere gelmiş. Muhabbet çiçeği onun da aklını çelmiş. O da bunu koparmak istemiş ama çiçek yine kaçmış. Kaça kovalaya, kaça kovalaya padişah, kazanla pilavın bulunduğu mağaranın önüne gelmiş. Karnı acıkmış olduğu için, ondan biraz yemek istemiş. Dev, yine ortaya çıkmış ve padişaha: “Önce bir güreşelim, pilavı sonra yersin,” demiş.

 

Kapışmışlar ve iri cüsseli dev onu da esir almış. İki at beraber otlamaya başlamışlar. Onun veziri de beklemekten bıkmış ve saraya dönmüş. Birkaç hafta beklemişler, sonra küçük şehzadeyi tahta çıkarmışlar.

O da sıkıntılı bir gününde ağabeyleri gibi veziriyle birlikte ava çıkmış. O da soldaki yolu tutmuş.

Veziri uyarmış:

- Bu tarafa gitme. Ağabeylerin bu yolda felakete uğradı; sen de bu yola sapıp bir kazaya kurban gidersen kimi padişah yaparız?

 

Bu uyarılara kulak asmamış genç padişah ve yoluna devam etmiş.

- Ben bu yoldan başkasına gitmem; çünkü ağabeylerimin başına ne geldiğini anlamak istiyorum, diyerek sürmüş atını.

Sponsorlu Bağlantılar

 

Gitmiş gitmiş sonunda ağabeylerinin atlarının kişnediğini duymuş ve kendi kendine:

- Tuttuğum yol doğrudur., diye düşünerek biraz daha ilerlemiş.

 

Sarı muhabbet çiçeği onun da karşısına çıkmış. Padişah koparmak için uzanmış. Çiçek elinin altından kaçmış. Padişah onun peşinden o kadar at koşturmuş ki sonunda o da pilav kazanının yanına gelmiş.

 

“Bari şuradan karnımı doyurayım.” diye düşünmüş. Pilavı kaşıklamak için atından inmiş. Bu anda dev karşısına dikilmiş:

- Öyle var mı hak etmeden pilâv kazanının başına geçmek? Önce bir güreşelim; sonra istediğin kadar pilâv yiyebilirsin., demiş ve delikanlının üstüne yürümüş.

 

Şehzade çok güçlüymüş. Devi yenip ağabeylerini kurtarmış. Bu anda muhabbet çiçeği önünde bitmiş. Padişah onu koparıp sarığına takmış, sonra atına binmiş, ağabeylerini de atlarını yedeğine alıp vezirin kendisini beklediği yere dönmüş. Birlikte saraya dönmüşler. Padişah çiçeği sarığından çıkarmış, bir bardak suyun içine koymuş, bardağı dolaba koymuş. Yorgunluktan erkenden uyumuş.

 

Genç padişahın bir alışkanlığı varmış. Yatmadan önce hizmetçilere yatağının başucuna lokum ve şerbet koydururmuş. Uyanırsa bunları yer, içermiş. Başucunda bir altın şamdan, ayakucunda bir gümüş şamdan varmış, mumlar bunlarla yanarmış. O akşam da lokum, şerbet ve mumlar yerli yerindeymiş.

 

Gece yarısı olmuş. Padişah mışıl mışıl uyuyormuş. Birden sarı muhabbet çiçeği bardaktan çıkıp silkinmiş ve o kadar güzel bir kız olmuş ki dünyada benzerini bulmak imkânsızmış.

 

Kız padişahın yanına gitmiş, lokumu yemiş, şerbeti içmiş; başucundaki altın şamdanı ayakucuna, ayakucundaki gümüş şamdanı başucuna koymuş. Delikanlıyı hem sağ yanağından hem de sol yanağından öpmüş ve tekrar o, eski sarı muhabbet çiçeği olup dolabın üzerindeki bardağa girmiş.

 

Padişah uyanıp da lokumun yenmiş, şerbetin içilmiş, şamdanların yer değiştirmiş olduğunu görünce şaşırmış. Yataktan kalkarak hizmetçilerini çağırmış, geceleyin odasına kimin girdiğini söyletmek için uğraşıp durmuş. Bütün hizmetçiler:

- Kim gelebilir padişahımız? Kimse gelmedi! Diye iddia etmişler.

 

Ertesi akşam padişah yine uykuya dalmış. Lokum, şerbet ve şamdanlar yerli yerindeymiş. Gece yarısı padişah uykudayken sarı muhabbet çiçeği bardaktan çıkmış. Bir silkinmiş; güzel bir kız olmuş… Lokumu yemiş, şerbeti içmiş, şamdanların yerini değiştirmiş ve uyuyan padişahı öptükten sonra yine çiçek olup bardağa girmiş.

 

Sabahleyin padişah yine hizmetçilerini çağırmış: “Odama kim girdi?” diye sormuş. Aynı cevabı alınca bu işi çözmenin başka bir yolunu aramaya başlamış.

 

Üçüncü gece, padişah uyumamaya karar vermiş, parmaklarını ipekle öyle boğmuş, öyle boğmuş ki ete gömülen ipeğin verdiği acıdan gözüne uyku girmemiş. Lokum, şerbet ve şamdanlar yerli yerindeymiş. Padişah yatağında uyuyormuş gibi yapıyormuş.

 

Gece yarısı olur olmaz, sarı muhabbet çiçeği bardaktan çıkmış, silkinmiş, dünya güzeli bir kız olmuş. Lokumu güzelce yemiş, şerbeti içmiş, şamdanların yerini değiştirmiş. Padişahı öpmek için eğildiği zaman, padişah fırlayıp yerinden kalkmış ve kızı belinden sımsıkı tutmuş. Bu kız bir peri kızıymış. Padişaha kendisini serbest bırakması için çok yalvarmış.

 

Padişah, kıza âşık olduğunu söylemiş ve kendisiyle evlenmesi için onu ikna etmiş. Artık periliği sona eren kız, ölünceye kadar padişahın yanında yaşamış.

 

Kırk gün kırk gece düğün yapıp eğlenmişler. Onlar muradına ermişler, bizler tadına varalım. Gökten düşen üç elmayı aramızda paylaşalım…